Hukuk kavramının kökeninde, genellikle bütün toplumlarda olduğu gibi inanç ve töreler yer alıyordu. Antik çağda da bu durum farklı değildi. Homeros'un eserlerinde hukuk kavramı bir çok pasajda geçmektedir. Hukuk kavramının önemini ve resmi inanç sistemi içerisindeki kaplamış olduğu yeri anlamak için pagan çok tanrılı inanca bakmak yeterlidir. Pagan inanışında adalet kavramı tanrılarda da kendini göstermektedir; Dikaiosyne (Adalet Tanrısı), Themis (Gelenek Tanrısı), Thesmos (Tanrısal Hukuk) gibi tanrılar, hukukun inanç sistemi içerisindeki önemini göstermektedir.
Mö. 5. yüzyıldan Hellenistik dönem zarfına değin hukuk sistemsel olarak gelişim göstermiş. Köken itibariyle din temelinden beslenen hukuk sistemine insani boyut kazandırılmıştır. Böylece insani olan hukuk sistemi biçimlenmeye başlamıştır. Solon ve Drakon gibi devlet adamları bu kanun koyucuların başında gelmektedir. Hukuk sistemi din merkezinden çıkıp insan odaklı bir biçim kazanmasından sonra hukuk sistemi hızlı bir gelişim göstermiştir.
Gelişmiş bir hukuk sistemi, Hellenistik dönemle beraber Büyük İskender'in Doğu seferleriyle beraber Doğu coğrafyasına da bir şekilde taşınmış oldu. Doğu toplumları bu denli gelişkin olan insan odaklı hukuk sistemini bu sayede özümsemiş oldu.
Yunan dünyasının öncü merkezi şehri Atina'da gelişen hukukla birlikte bunun meyvesi olarak her birinin işlevi ve niteliği farklı olan çeşitli mahkemeler oluşmuştur.
Kamu Davalarının Özel bir Grubu olan Davalar:
Ticaret yapılması yasaklanmış olan düşman ile yapılan ticari faaliyetler, orduya ve ülkeye ihanet gibi davranışlar ve buna benzer suçlarda bu mahkemenin bakmakla yükümlü olduğu davalardı. Bu suçlamaların kabul edilmesinin akabinde sanık tutuklanır ve yargılama buna göre yapılırdı.Eğer suç ağır bir şekilde mütalaa edilmezse, mahkeme bunun karşılığı olan cezayı kendisi verirdi. Ancak mahkeme tarafından suçun ağır olarak mütalaa edilmesi durumunda bu dava dosyası meclise gönderilirdi. Meclis bir mahkeme görevi üstlenip bu durumu karara bağlayabilirdi.
Suç fiilleri arasında, kamu mallarının çalınmasının karşılığı çok ağırdı. Bu suçu işleyen kişiler yargılanıp suçları sabit olunursa eğer haklarında verilecek ceza idam idi. Suçlu idam edildikten sonra bedeni ülke sınırlarının dışına atılırdı. Hırsızlık dışında benzer bir durum da kamu mallarının haksız bir şekilde gasp edilmesi fiili de aynı cezayı gerektiren ağır fiiliyatlar arasında yer alıyordu.
Özel Davalar (Dikai Davaları):
Bu davalar temelde kişilerin başvurusu neticesinde açılabilen davalardan olmasıdır.Cinayet Davaları: Adam öldürme günümüzde olduğu gibi Antik dönemde de sistemsel olarak takibi şikayete bağlı bir suçtu. Öldürülen kişinin yakınlarından herhangi birisinin şikayetçi olmasıyla beraber, bu kişi veya kişiler katili yakalayıp öldürme hakkına sahip olabilirlerdi. Bunun yanında katil kan parası öderse şayet affedilme şansı vardı. Ancak kan parası ödemezse mutlak surette ülkeyi terk etmek zorundaydı.
- Areopagos Davaları: Kasten adam öldürme veya tasarlayarak adam öldürme gibi davalar görülürdü. Saldırıya uğrayan kurbanın ölmesi halinde katil ölüm cezasına çarptırılırdı. Bu davayı gören mahkemenin 220 üyesi bulunuyordu.
- Palladion Davaları: Kaza sonucu ölüme sebebiyet verme sonucunda yapılan davalara bakardı. Mahkeme üyeleri Palladion tapınağı hakimlerinden oluşurdu.
- Delphinion Mahkemeleri: Bu mahkemede görülen davalar, adam öldürme fiilinin yaşanmasında geçerli bir nedeni bulunması halinde kurulurdu. Bu suç fiilini işleyen kişilere sürgün cezası verilirdi. Suçlunun infazı, kişinin bir kayığa bindirilmesiyle beraber ülke sınırlarının dışına çıkana kadar kontrollü bir şekilde kayık sürülürdü. Bu mahkemenin üyeleri ise Delphinion tapınağı hakimlerinden oluşuyordu.
- Phreatto Davaları: Tartışmaya açık bir biçimde cinayet suçundan sürgün cezası almış olan bir kişinin ikinci bir kez daha cinayet veya yaralama suçuyla suçlandığı durumlarda bu dava Phreatto mahkemesinde görülürdü.
Kamu Davaları (Graphai Davaları)
- Arkhon ve Polemarkhos Görmüş Olduğu Davalar: Mirasçılar ve öksüz-yetimlerle ilgili davalar Polemarkhos ve Arkhon tarafından görülürdü. Dine ve özellikle Tanrıya karşı yapılan saygısızlıkların görüldüğü davaları görmek Arkhonun (kralın) görevlerinden biriydi.
- Thesmothetes Davaları: Memurların, hırsızlık, zina, rüşvet, görevi suistimal ve devlete karşı işlenen suçlarla alakalı davalar görülürdü.
- Heliaia Mahkemesi: Bugünkü manada Yargıtay olarak görev yaptığından dolayı kararları kesindi. Otuz yaşını doldurmuş her Atina yurttaşı, kura usulü ile bu mahkemeye üye olma hakkına sahipti. Bu mahkeme de görülen davalara göre farklılık gösterebilir, 1001, 501, 201 üyeden oluşan daireler bulunurdu.
Hukuk Davalarında Yargılama Usulü
Görülecek olan davalarla ilgili olarak ileri sürülen kanıtlar, tanıkların yazılı beyanları, tarafların beyanları ve anlaşılan hususlar değerlendirilirdi.
Kölelerin durumu ise şu şekildeydi; Kölelerin tanıklıkları belli bir işkenceye tabi tutulmadığı sürece tanıklıkları kabul edilmezdi. Kadınların ve reşit olmayan kişilerin tanıklığı ise hukuki davalarda bir anlam ifade etmiyordu nitekim tanıklıkları kabul edilmiyordu.
Davacı, şikayetçi olduğu konu ile ilgili olarak jüri üyelerinin beşte birini (5/1) alamazsa belli bir miktar ceza ödemesi yapmak zorunda kalabilirdi. Karara bağlanan duruşmaların neticesinde, karar gizli yapılan oylama sonucuna göre verilirdi.
Ceza Davalarında Yargılama Usulleri
Bu mahkemelerde cinayet davaları, hukuk davalarından farklı bir şekilde görülürdü. Bu tür davalarda uygulanan usul, işlenen cinayetin türüne göre değişiklik gösterebilirdi. İşlenen cinayet, kasten veya tasarlanarak ve en önemlisi isteyerek işlenmişse bu duruşma Areopagos mahkemesinde görülürdü.
Görülecek dava başlamadan önce mahkeme sanığa tebligat çıkartıp, tanıkların mahkemede hazır bulunacağı duruşma günü bildirimi yapılırdı. Yapılan bu oturumda tarafların iddia ve savunmaları ile birlikte şahitlerin ifadeleri alınır ve bu beyanlar katip tarafından tutanak altına alınırdı. Tüm bilgi ve belgeler toplandıktan sonra konuya dair ilgili kanunlar ayrıca ilave edilirdi. Tüm belge ve dokümanlar bir kutuya atılır ve bu kutu mühürlenirdi.
Ön duruşması yapılan davanın karara bağlanacağı esas mahkeme gündüz ve süresi planlanan bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşirdi. Tüm yurttaşların katılabildiği bu mahkemelerin mimarisi buna uygun bir şekilde tasarlanmış ve ilgili kamu binalarının hemen yanında olurdu.
Mahkeme kapısına, duruşma sabahı jüri adayları birikir ve dava için son hazırlıklar yapılırdı. Jüri üyeleri gerçek bir yurttaş olduktan sonra; çalışan, işsiz veya toplumun herhangi bir katmanından biri de olabilirdi. Öncelikle jüri üyeleri, kendileri için belirlenen oturma bölmelerinde yerlerini aldıktan sonra, şahitler mühürlenen kutunun içerisinden çıkarılıp ve okunan bilgilerin doğru olduğuna dair herkesin içerisinde yemin ederlerdi.
Areopagos davalarında avukatların görev alması ve tarafların savunma ve iddialarını onların adına yapmaları bu mahkemenin usulüne aykırı bir durumdu. Taraflar iddia ve savunmalarını kendileri yaparlardı. Böyle bir ortamda savunmasını veya iddiasını başarılı bir biçimde dile getiremeyen kişi duruşmayı kaybetmesi olağan bir durumdu. Ancak duruşmada şaşırtma soru sormak, çapraz sorgulama yapmak yasaktı.
Tarafların savunma süreleri belirliydi ve tüm taraflar kendilerine ayrılan sürelerde meramlarını dile getirirdi. Duruşmanın seyrine göre bu süre değişiklik gösterebilirdi. Duruşma esnasında dinleyicilerin içerisinde kendine yer bulan sanığın yakınları jüriyi etkileyebilmek için çeşitli davranışlar sergileme çabası gösterirlerdi.
Mahkemenin kararı gizli olarak yapılan oylama ile belirlenirdi. Bu işlem jüri üyelerine dağıtılmış olan delikli ve deliksiz şekillere sahip olan iki adet midye kabuğu oy pusulası niteliği taşıyordu. Karar kutusuna atılan midyelerden delikli olanlar mahkumiyeti deliksiz olanlar ise masumiyeti temsil ederdi.
Cezanın türleri ve süreleri kanunlar tarafından belirlenmişti. Ceza infazı konusunda taraflara ceza türü teklifi yapılabilirdi. Jüri tarafından ikinci bir oylama da bu ceza türü için yapılırdı. Ceza türleri; sürgün, para cezası, ölüm ve oy kullanmaktam mahrum kalma gibi müeyyidelerden oluşurdu.Hapis cezası ise yaygın bir cazai işlem değildi.
Görülecek dava başlamadan önce mahkeme sanığa tebligat çıkartıp, tanıkların mahkemede hazır bulunacağı duruşma günü bildirimi yapılırdı. Yapılan bu oturumda tarafların iddia ve savunmaları ile birlikte şahitlerin ifadeleri alınır ve bu beyanlar katip tarafından tutanak altına alınırdı. Tüm bilgi ve belgeler toplandıktan sonra konuya dair ilgili kanunlar ayrıca ilave edilirdi. Tüm belge ve dokümanlar bir kutuya atılır ve bu kutu mühürlenirdi.
Ön duruşması yapılan davanın karara bağlanacağı esas mahkeme gündüz ve süresi planlanan bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşirdi. Tüm yurttaşların katılabildiği bu mahkemelerin mimarisi buna uygun bir şekilde tasarlanmış ve ilgili kamu binalarının hemen yanında olurdu.
Mahkemeye bir magistrat başkanlık ederdi. Vatandaşlardan seçilmiş olan jüri üyeleri çoğunluğunun kararı ile mahkeme neticelenirdi.
Mahkeme kapısına, duruşma sabahı jüri adayları birikir ve dava için son hazırlıklar yapılırdı. Jüri üyeleri gerçek bir yurttaş olduktan sonra; çalışan, işsiz veya toplumun herhangi bir katmanından biri de olabilirdi. Öncelikle jüri üyeleri, kendileri için belirlenen oturma bölmelerinde yerlerini aldıktan sonra, şahitler mühürlenen kutunun içerisinden çıkarılıp ve okunan bilgilerin doğru olduğuna dair herkesin içerisinde yemin ederlerdi.
Duruşma esnasında taraflar oldukça güzel konuşmalar ve davranışlarda sergiledikleri için, mahkemede bir taraf olmayan halkın ilgisini çekerdi.
Areopagos davalarında avukatların görev alması ve tarafların savunma ve iddialarını onların adına yapmaları bu mahkemenin usulüne aykırı bir durumdu. Taraflar iddia ve savunmalarını kendileri yaparlardı. Böyle bir ortamda savunmasını veya iddiasını başarılı bir biçimde dile getiremeyen kişi duruşmayı kaybetmesi olağan bir durumdu. Ancak duruşmada şaşırtma soru sormak, çapraz sorgulama yapmak yasaktı.
Tarafların savunma süreleri belirliydi ve tüm taraflar kendilerine ayrılan sürelerde meramlarını dile getirirdi. Duruşmanın seyrine göre bu süre değişiklik gösterebilirdi. Duruşma esnasında dinleyicilerin içerisinde kendine yer bulan sanığın yakınları jüriyi etkileyebilmek için çeşitli davranışlar sergileme çabası gösterirlerdi.
Mahkemenin kararı gizli olarak yapılan oylama ile belirlenirdi. Bu işlem jüri üyelerine dağıtılmış olan delikli ve deliksiz şekillere sahip olan iki adet midye kabuğu oy pusulası niteliği taşıyordu. Karar kutusuna atılan midyelerden delikli olanlar mahkumiyeti deliksiz olanlar ise masumiyeti temsil ederdi.
Cezanın türleri ve süreleri kanunlar tarafından belirlenmişti. Ceza infazı konusunda taraflara ceza türü teklifi yapılabilirdi. Jüri tarafından ikinci bir oylama da bu ceza türü için yapılırdı. Ceza türleri; sürgün, para cezası, ölüm ve oy kullanmaktam mahrum kalma gibi müeyyidelerden oluşurdu.Hapis cezası ise yaygın bir cazai işlem değildi.
Ölüm cezası, mahkuma baldıran zehri içirilip infaz edilirdi.
- Kolluk (Polis): Antik çağda Atina başta olmak üzere asayiş ve düzeni sağlamak için gerekli polislik hizmetini köleler ve yabancılar (metikler) yerine getirirdi. Yurttaşların birbirlerine karşı polislik yapmaları ayıplanırdı.
- Savcılık: Atina da bulunan hukuk kurumlarının tamamında savcılık makamı bulunmuyordu. Bu zamana kadar davalar genelde vatandaşların şikayetleri üzerine açılırdı.
- Medeni Hukuk: Gelişkin bir yapıya sahip değildi, daha çok geleneksel bir sistem mevcuttu. 4. yüzyıldan itibaren bir medeni kanun yapılabildi ancak.
Aile ve Miras Hukuku
Antik Yunanda aynı evde yaşayan bireyler için oikos kavramı kullanılırdı. Oikos aile reisiyle beraber onun erkek çocukları için kullanılan bir terimdir. Miras hukuku kaidelerine göre, aile reisinin ölümünden sonra onun mirasından yalnızca erkek çocukları hak sahibi olabilirdi. Erkek evlat babasından önce ölürse onun payı diğer erkek kardeşler arasında paylaştırılırdı.
Kız çocuklarına mirastan pay verilmezdi. Nitekim erkek çocukların da mirastan hak sahibi olabilmeleri için ise evlenen kız kardeşlerine çeyiz vermeleri zorunlu bir durumdu. Ailede mirasta hak sahibi olabilecek erkek üye bulunmazsa eğer bu durumda kız çocuklarına miras kalabiliyordu. Kız evlada mirastan yararlandığı durumlarda yine de Aile reisinin en yakınına da pay verilmesi şarttı.
Antik Yunan ataerkil aile yapısına sahipti. Atina vatandaşlarının sahip oldukları kimliklerde o kişinin adı, baba adı ve yaşamış olduğu yerleşimin adının belirtilmesi buna örnek olarak gösterilebilir.
Kölelerin Hukuktaki Yerleri
Köleler vatandaşlık haklarına sahip değillerdi, dolayısıyla hukuksal bir karşılıkları yoktu. Bu durum bazı sorunları da beraberinde getiriyordu. Örneğin bir köle ile özgür bir vatandaştan doğan çocukların durumları tam bir muammaydı. Bu çocuklarla ilgili şehir devletlerinde tam bir bütünlük söz konusu değildi. Bazı şehirlerde bu çocuklar özgür bir birey olabilirken, bazı şehirlerde ise köle oluyordu.Köleler hukuk davalarında taraf olamazlardı. Bu durumda onları ancak efendileri temsil edebilirdi. Köleden kaynaklanan maddi zararlardan da efendileri sorumluydu. Özgür bir vatandaşın köleye karşı işlemiş olduğu bir suçun cezai karşılığı hafif olurdu. Tam tersine kölenin vatandaşa karşı işlemiş suçun karşılığı ise çok ağırdı.
Thesmothetes: Önemsiz davalar görülürdü.
Dava Başlatıcılar: Gecikmesinde sakınca görülen davalara görülürdü.
Kırk Bucak Yargıçları: Anlaşmazlık konuları 10 drakhme ya da daha az olan davalar görülürdü.
Hakem Usulü: Dava konusu 10 drakhmeden fazla olan anlaşmazlık satış, sözleşme ve borçlanma ile ilgili ise zorunlu olarak tahkim yoluna başvurulur bu durumda anlaşmazlık hakkında Hakem kurulu bunu karara bağlardı. Bu davaların neticesi üst mahkemeye temyize açıktı.
Bouleuterion - Kamu binası |
Kaynakça:
Platon, Devlet, S. Eyupoğlu- M.A.Cimcoz, İstanbul, 1975
Anıl, Yaşar Şahin, Sokrates Savunması, İstanbul
Ekinci Ekrem Buğra, Hukukun Serüveni, Arı Sanat Yayınevi, 2. Baskı, İstanbul
Kozak, İbrahim Halil, Kadim Dönemler-Genel Hukuk Tarihi, Ankara
Antik Çağda Hukuk Sistemi ve Adalet
Reviewed by World Arkeoloji
on
Temmuz 01, 2017
Rating:
Hiç yorum yok: