Çayönü Höyük



Çayönü Höyük 


   Diyarbakır il merkezinin kuzeybatısında, Ergani İlçesi'nin 7 km. güneybatısında yer alan bir höyüktür. Höyük, 4,5 metre yükseklikte 160 x 350 metre boyutlarında yayvan, geniş bir tepe üzerindedir. Güneyinden Boğazçay Deresi geçmektedir.
   Bilinen neolitik yerleşmelerin pek çoğundan daha geniş bir kazı çalışmasının yapıldığı Çayönü, yerleşik avcı – toplayıcılıktan tarım yapan ve hayvan yetiştiren bir topluma geçişi kesintisiz bir silsile olarak vermektedir. Bunun gibi iyi korunmuş mimarisi, bu alandaki gelişme aşamalarını iyi izlemeyi sağlamaktadır. Diğer yandan sağlanan tüm bilgiler yerleşim planları, günlük yaşam ve sosyal yapılanış hakkında da geniş bilgi sağlamaktadır. Bu bağlamda Çayönü, neolitikleşme sürecinin anlaşılmasında son derece önemli bulgular sağlamıştır.

Araştırma ve Kazılar


   Çayönü, 1963 yılında İstanbul Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi'nce yürütülen “Güneydoğu Anadolu Tarihöhcesi Araştırmaları" Karma Projesi (Prehistoric Research in Southeastern Anatolia) yüzey araştırmaları sırasında tespit edilmiştir. Projenin amacı "Güneydoğu Anadolu'da, besin üreticisi tarımcı köy topluluğu yaşayış biçiminin ilk kez ortaya çıkışı ve gelişerek etkinleşmesi ile ilgili belgelerin toplanarak yorumlanması" olarak ifade edilmektedir. Yüzey buluntuları doğu – batı yönünde 250 – 300 metre, dereden kuzeye doğru 150 metrelik bir alanda görülür. Yerleşme alanının ise daha dar, 30 dönüm kadar olduğu düşünülmekteydi. Ancak 1990 yılındaki sondajlar, Çanak Çömleksiz yerleşmenin yüzey buluntularının yayıldığı alandan daha geniş bir alana yayıldığını göstermektedir. Buna göre Çayönü neolitik yerleşmesi Yakın Doğu'nun en büyük yerleşmelerinden biri olarak görülmektedir.
  
 Kazı çalışmaları 1964 yılında Halet Çambel ve Robert J. Braidwood başkanlığında başlatıldı. Kazılar 1968 yılından itibaren Mehmet Özdoğan başkanlığında yürütüldü. Kazı porjesine 1977 – 1978 yıllarında Alman Karslruhe Mimarlık Enstitüsü, 1989 – 1991 yıllarında Roma Üniversitesi katkılarıyla yürütülmüştür. Kazılar, 1992 yılında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki terör olayları nedeniyle sona erdirilmiştir. Bu nedenle onaltı (16) kazı mevsimi süresince höyüğün 4.654 metrekaresi kazılabilmiştir.

Tabakalanma
   Tepede Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ'dan Ortaçağ'a kadar kesintisiz yerleşme olduğu kabul edilmektedir. Bugün için Neolitik Çağ tabakaları yüzeyin hemen altından başlamaktadır, daha üst tabakaların sel, erozyon ve diğer nedenlerle akıp gittiği düşünülmektedir. Dolayısıyla Neolitik Çağ'dan sonraki kültürler, yüzey buluntularına dayanılarak ileri sürülmektedir. Tüm bunların sonucunda Evre olarak adlandırılan üç tabaka belirlenmiştir. Bu evreler yapı özelliklerine göre yapı evrelerine, alt evrelere ayrılmıştır. Bu şekildeki evre ve alt evre adlandırması Halet Çambel ve Robert Braidwood başkanlığı döneminde benimsenmiş terminolojidir. En alt tabakadan başlamak üzere,
  • Evre I – Çayönü esas evresi, Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ
- Yuvarlak Planlı Çukur Yapılar Evresi (Çanak Çömleksiz Neolitik A) MÖ 8.200 – 7.400
- Izgara Planlı Yapılar Evresi (Çanak Çömleksiz Neolitik A – B) MÖ 7.400 – 7.100 ?
- Kanallı Yapılar Evresi (Çanak Çömleksiz Neolitik B) MÖ 7.100 – 7.000
-Taş Döşemeli Yapılar Evresi (Çanak Çömleksiz Neolitik B) MÖ 7.000 – 6.600
- Hücre Planlı Yapılar Evresi (Çanak Çömleksiz Neolitik B - C) MÖ 6.600 – 6.300
- Geçiş Evresi (Çanak Çömleksiz Neolitik C)
- Geniş Odalı Yapılar Evresi (Çanak Çömleksiz Neolitik C) MÖ 6.200 – 6.000 ?
  • Evre II (Çanak Çömlekli Neolitik Çağ - Kalkolitik Çağ - Erken Tunç Çağı I. Evre)
  • Evre III (Erken Tunç Çağı II. Evre sonları ve III. Evre başları – MÖ 2. binyıl Demir Çağı - Ortaçağ)
   Çayönü Tepesi'nin doğu ve kuzey kesimleri, Erken Tunç Çağı II. ve III. Evrelerde mezarlık alanı olarak kullanılmıştır.
   Çanak Çömlekli Neolitik Çağ yerleşmesi höyüğün kuzey kesimindedir. Burada taşla başlayıp kerpiçle yükseltilen kalın duvarlı, aralarında avlular yer alan çok odalı bir yapı kompleksi ortaya çıkarılmıştır. Avlu tabanları yer yer taş döşelidir.

 Çayönü'nün Çanak Çömleksiz Neolitik A evresinde bu topluluk yerleşik avcı – toplayıcı bir topluluktur. Yakınlarında Pleistosen bir gölün varlığı ek bir avantaj sağlamış olmalıdır. Bu evrenin büyük kısmında yuvarlak kulübelerde yaşanmış, daha geniş yapılarak gerek duyulunca da ızgara planlı konutlar yapılmıştır. Avlanan hayvanlar yaban domuzu, kızıl geyik, ala geyik, yaban sığırı, yaban koyunu ve yaban keçisidir. Toplanılan bitkilerin esasını yabani mercimek ve fiğ oluşturur. Çanak Çömleksiz Neolitik B evresinin Izgara Planlı Yapılar ve Kanallı Yapılar evrelerinde avcı – toplayıcı geçim tarzı devam ederken Izgara Planlı Yapılar Evresi'nde yabani emmer ve einkorn buğdayı görülmeye başlandı. Yine bu yapı evresinin başlarında domuzun bir evcilleştirme başlangıcı olarak yerleşme içinde tutulduğu ileri sürülmektedir. Diğer yandan el işçiliğinde ustalaşma, daha uzak mesafelerle mal değiş – tokuşu ve inanç sisteminde gelişmeler görülmektedir. Bu yapı evresinin sonlarına doğru, yani Çanak Çömleksiz Neolitik B evresi başlarında yabanıl tahıl türleri devşiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı anlaşılmaktadır. Hücre Planlı Yapılar Evresi'nde özellikle koyun ve keçinin evcilleştirildiği, daha başlarda yabani einkorn buğdayının kültüre alındığı anlaşılmaktadır. Bu yapı evresinde hayvan yetiştiriciliği geçim tarzında önemli yere sahiptir ve halen koyun ve keçi en çok yetiştirilen hayvanlardır. Çanak Çömleksiz Neolitik C evresinde ise evcil koyun ve keçinin beslenmedeki ağırlığının arttığı belirtilmektedir. Beslenmenin bitkisel kaynakları ise yabani baklagiller (kültüre alınmış olması muhtemel görünmektedir), badem, menengiç, fıstık, bezelye, mercimek, burçak ve daha sınırlı ölçüde olarak buğday başta olmak üzere tahıllardır. Kanallı Yapılar Evresi sonlarına kadar baklagiller, tahıldan üç kat fazla tüketilmekteydi. Taş Döşeli Yapılar Evresi'nde bu oran on kat oldu. Hücre Planlı Yapılar Evresi'nde ise altı kattır. Beslenmenin hayvansal kaynakları ise evcil ve yabani domuz, koyun, keçi, sığır ve ala geyiktir. Belirtmek gerekir ki bu hayvanlardan yararlanma yüzdeleri sabit kalmamış, esas olarak yapı evrelerine göre değişiklikler göstermiştir.

Mimari

Konutlar

  • Yuvarlak Planlı Çukur Yapılar Evresi
   Tepe'nin doğusunda, ana toprak üzerinde yer alan yapı katıdır. Kendi içinde mimari gelişim gösteren 4 alt evre belirlenmiştir. En alttaki evre yuvarlak ya da oval planlı, sıvanmış dal örgü tekniğiyle yapılmış kulübelerle temsil edilmektedir. Zemin yerden 30 – 35 cm. kazılarak sağlanmıştır. Duvarlar, 10 – 12 cm. kalınlıktaki ağaç dallarının belirli aralıklarla dikilmesi, aralarının daha ince dallarla sepet gibi örülmesiyle oluşturulmuştur. Daha sonra bu dal örgünün üzeri kalın bir çamur tabakasıyla sıvanmıştır. Birbirine yakın yapılmış kulübelerdir. Çatıların ahşap ve saz gibi malzemeden yapıldığı düşünülmektedir. İlk haliyle bu şekildeki yapıların daha sonra alt kısımları taşla örülerek sağlamlaştırıldığı görülmektedir. Bu kulübelerin dışında, işlik olarak kullanıldığı düşünülen bazı taş döşeli alanlar vardır.
  •  Izgara Planlı Yapılar Evresi

    Izgara planlı konutlar aslında dörtgen zemin üzerine yine yuvarlak (yarı – silindir gibi) yapılardır. Yuvarlak tabanda yuvarlak yapıların 6 metre çaptan daha geniş yapılmasında üstesinden gelinemeyen teknik sorunlar vardı. Bu nedenle tabanı dikdörtgen yapma yolu seçilmiş olmalıdır. Dikdörtgen planlı bu yapılar, üçü hariç kabaca kuzey – güney yönünde inşa edilmiştir, yani kısa kenarları kuzeye ve güneye gelecek şekildedir. Uzun kenarları 10 – 11 metre, kısa kenarları ise 3,5 metredir. İçte üç bölüm olarak düzenlenmişlerdir. Kuzey taraftaki en büyük bölme, aralarında geniş kanallar bırakacak biçimde birbirine paralel dizilmiş taş dizileri ile yükseltilmiş bir tabana sahiptir. Bu taş dizilerinin görünümü bir ızgarayı andırdığı için bu yapı evresine Izgara Planlı Yapılar Evresi tanımlaması verilmiştir. Taş dizilerinin ve arada oluşan kanalların üstü ağaç dalları, kamış ve sazlarla kaplanmış, bazılarında bunun da üzeri düzgünce kil bir tabakayla örtülmüştür. Her halükarda bu tabanın dışa yayılmaması için etrafının ince ve alçak bir taş sırası ile kapatıldığı anlaşılmaktadır. Duvar olarak yine dal örgü tekniği kullanılmıştır. Ortadaki ikinci bölüm ise avlu olarak kullanılmaktadır ve bir ocak bulunur. Yapının en güneyindeki üçüncü bölüm ise, işlevi anlaşılamayan fakat işlik ya da kiler olarak kullanılmış olabileceği düşünülen değişik sayıda hücre tarzı bölümlerden oluşmaktadır. Bu alt evreye ait gün ışığına çıkarılan konutlar hemen hemen aynı boyutlarda ve aynı plandadır. Aralarında aynı mesafe bırakılarak iki sıra halinde inşa edilmişlerdir.
  • Kanallı Yapılar Evresi
   Her ne kadar bir alttaki Izgara Planlı Yapılar Evresi'ndeki gibi yine dikdörtgen planlı yapılar görülmekte ise de, taşıyıcı duvarları, kerpiç kullanımı ve gömüt geleneğindeki değişme gibi nedenlerle ayrı bir kültür olarak değerlendirilmektedir. Bu evrede kanallı taş düzlemlerle yükseltilmiş konutlar yer almaktadır. Bu kanallı taş düzlemler, küçük ocak taşlarının, aralarında 20 cm. genişlikte kanallar bırakacak şekilde düzenli bir biçimde üst üste dizilmesiyle örülen duvarlardan oluşmaktadır. Bu düzlemler yaklaşık olarak 3 x 5,50 metre ölçülerindedir. Kanalların üstü yassı taş levhalarla örtüldükten sonra tüm düzlemin üstü moloz taşları dökülerek düz bir platform elde edilir. Esas taşıyıcı duvarlar ise bu tabanın üzerine, küçük ocak taşlarıyla, harç olarak çamur kullanılarak 50 cm. kalınlıkta örülmüştür. Duvarların devamı kerpiç topakları kullanılarak yükseltilmiştir. Çatı konusunda kesin sonuç verecek bir buluntu olmamakla birlikte, düz dam olduğu yönünde bazı buluntular vardır. Yerleşim düzeninde belirgin bir değişiklik olmuştur. Konutlar birbirinden daha mesafelidir ve aralarında geniş avlular yer alır. Ocaklar ve işliklerle birlikte günlük faaliyetlerin de konuttan genel alanlara çıktığı anlaşılmaktadır.
Bu evrede, diğerlerinden farklı yapıda ve farklı işlevde iki yapı saptanmıştır. Bunlardan biri, daha üst evrede görülen ve "Kafataslı Yapı" olarak adlandırılmış olan yapının hemen altındaki yapıdır. Tabanı insan kemikleriyle kaplı olup büyük bir yangın geçirmiştir. Diğer ise "Saltaşı Yapı" olarak adlandırılan yapıdır.
  • Taş Döşeli Yapılar Evresi
Konutlar ise yine dörtgen planlıdır. Birbirine geçişli birkaç odaları vardır. Tek katlı ve düz damlı oldukları belirtilmektedir. Kanallı Yapılar Evresi'nden en önemli farkı, tabanların duvarların çıkılmasından sonra döşenmiş olmasıdır. Fakat esas yenilik, ilk kez kerpiç hamuru kullanılmasıdır. Bu hamur taş temeller üzerine dökme olarak kullanılmıştır.
  • Hücre Planlı Yapılar Evresi
   Yapı tekniğinde önemli bir atılım gerçekleştirildiği düşünülen evredir. Bu evrede konutlar iki katlı olarak yapılmıştır. Alttaki bodrum katı olarak değerlendirilen kat, sekiz küçük hücreye bölünmüştür. Taş subasmanlı olarak yapılmışlardır ve çoğunun tabanı topraktır. Hücreler hem kiler, hem de gömü yeri olarak kullanılmıştır. Girişlerinin konutun ikinci katı tabanından, ahşap bir merdivenle olduğu düşünülmektedir. Konut olarak kullanılan üst kata, doğu duvarı dışındaki taş merdivenlerden çıkılmaktadır. Kerpiç hamuru, ilk kez bu alt evrede biçimlendirilerek tuğla olarak kullanılmaya başlanmıştır.

   Hücre Planlı Yapılar – Geniş Odalı Yapılar Geçiş EvresiKöy meydanı olarak kabul edilen alanda, tanrı heykelleri olduğu düşünülen dikilitaşlar vardır. Bir tören meydanı olduğu düşünülmektedir. Daha sonraki evrede de kullanılan bu alan, bu evrede en az 50 x 25 – 30 metre boyutlarında bir alandır. Bir alt evrenin yapı kalıntıları üzerine, en yüksek zeminleri taban alarak, çukur kalan bölümleri doldurarak inşa edilmiştir. Konutların doğusunda, ayrı bir alan olarak yer alır. Kuzey kenarı boyunca, planları konut planlarına benzeyen fakat yan yana, düzenli bir planlamayla ve daha geniş olarak tasarlanmışlardır. İçlerinde maden buluntular, kil kaplar ve kil ev maketleri gibi, "statü eşyası" olarak yorumlanan buluntular ele geçmiştir. Bütün bunlar topluluk içinde ayrıcalıklı bir grubun olduğuna işaret etmektedir.

   Bu evreye ait çok az mimari kalıntı vardır. Hücre Planlı Yapılarda bir "yozlaşma" görülür, geniş odalı yapılar yönünde bir eğilim ortaya çıktığı ileri sürülmektedir.
  • Geniş Odalı Yapılar Evresi
   Bu evre tek ve büyük odalı yapılarla temsil edilmektedir. Yapı tekniğinde, daha özensiz olmak dışında fark yoktur. Bununla birlikte ilk bu yapı evresinde temel çukurları açılmaktadır. Bir önceki evredeki tören meydanının bu evrede artık bu amaçla kullanılmadığı anlaşılmaktadır, dikilitaşlar devrilmiş ve üzerleri örtülmüştür. Eskisi gibi düzenli bir tabana da sahip değildir.

Kült yapıları

   Yerleşmede farklı alt evrelerde konutlar dışında, tüm topluluğun kullanımı için inşa edilmiş, bir bakıma kamusal nitelikte yapılar vardır. Birer kült yapısı olarak görülen bu yapılar hem plan, hem yapı tekniği, hem de içerde ele geçen buluntuların niteliği yönünden konutlardan farklılık göstermektedir. Bu yapıların ortak özellikleri çevre duvarlarının içten payelerle donatılmış olması ve her ne kadar farklı teknikler kullanılmış olsa da hepsinde özenle işlenmiş geniş döşemelerin görülmesidir.
  Kuşkusuz bu tür yapıların inşası, yani bireysel kullanım işlevi ötesinde topluluğun tümüne yönelik işlev gören yapılar, ancak bireysel iradenin ötesinde güçlü bir iradenin, bir otoritenin varlığını gerektirmektedir. Bu tarz bir irade ise tek tek topluluğu oluşturan bireylerin iradesinden daha güçlü ve bu şekilde topluluktaki tüm bireyleri harekete geçirebilecek yönetsel bir iradedir. Bu iradenin maddi kalıntılarını görebildiğimiz en eski topluların, bireysel bir iradenin toplum üzerindeki otoritesini göstermesi bakımından tabakalı bir toplum olduğu söylenebilir. Yine de bu toplumların tabakalı olmasını, Marksist literatürdeki, gücünü üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete dayandıran bir hakim sınıfın varlığı olarak görmek için elimizde kanıt yoktur. Kamusal yapıların en eski örnekleri çoğu kez birer kült merkezidirler ve o toplumlarda, bireylerin paylaştığı ortak bir inanç sisteminden gücünü alan ruhban unsurların topluluğa empoze ettikleri iradeye bağlanır. Nitekim Çayönü'nde katı bir inanç sisteminin sosyal yapının olduğu anlaşılmaktadır.

"Kafataslı Yapı"

   Yerleşme içinde kazılarda ortaya çıkarılan konut işlevli olmayan yapılardan biri de "Kafataslı Yapı" olarak tanımlanan yapıdır. Yapının ilk kez ortaya çıkarıldığı 1981 yılında içinde 70 kadar insan kafatasından başkaca bir buluntu elde edilmemişti. Bu nedenle bilim dünyasına Kafataslı Yapı olarak tanıtılmış, daha sonraki yıllarda yapıda kafataslarının yanı sıra diğer insan kemikleri de bulunmasına karşın bu adlandırma yerleşmiştir. Kazıların sonuna kadar bu yapıdan 450 bireye ait kafatası ve kemikler ele geçmiştir. Yaklaşık 2 bin yıl boyunca kullanılmış olan bu yapıda çok daha fazla bireye ait kemik bulunması gerektiği düşünülmektedir. Bunun açıklaması, Çayönü'nde bu süre içinde yaşayıp ölmüş tüm bireylerin değil, sadece ayrıcalıklı görülen bireylerin buraya gömüldüğü şeklinde yapılmaktadır. Ele geçen gömüler de bunu göstermektedir. Örneğin Izgara Planlı Yapılar'da taban altı gömüler vardır.

    Çayönü'ndeki söz konusu yapının "kafatası kültü", gömme geleneğinde başın gövdeden ayrı tutulması ile doğrudan ilişkili olduğu kabul edilir. Ölülerin hazırlanması işlemleriyle ilgili görülmektedir. Yapının avlusunda bulunan, üzerinde insan ve hayvan kanı saptanan bir sunak, çevresindeki sekiler ve odacıklarda, çukurlarda rastlanan çok sayıdaki ezik – kırık kemikler bu görüşü desteklemektedir. Bunun bir uzantısı olabilecek şekilde, Çayönü'nde insan kurban etme geleneğinin görülmesi, bir olasılık olarak ileri sürülmektedir.Kült yapıları içinde en eskilerinden ve en uzun süre kullanılanıdır. Yuvarlak Planlı Yapılar Evresi'nden itibaren işlev görmektedir. Bu alt evrede ve Izgara Planlı Yapılar Evresi'nde yuvarlak, daha sonraki alt evrelerde ise dörtgen planlı olarak inşa edilmiştir. Kanallı Yapılar Evresi'nde yerleşmenin güneydoğu yamacını kesecek biçimde yapılmıştır. Büyük bir yangın geçirdiği, içindeki kemiklerin büyük ölçüde kavrulmasından da anlaşılmaktadır. Bir sonraki Taş Döşeli Yapılar Evresi'nde bu kez dörtgen planlı olarak yeniden inşa edilmiştir.
   Farklı kullanım evreleri gösteren bu anıtsal yapı, doğu – batı yönünde uzanmaktadır. En üstteki evre BM 2 A evresi olarak tanımlanmıştır. Tabanları taş döşeli üç oda ve güneyde geniş bir avludan oluşur. Büyük bir yangın geçirmiştir. 70 kadar kafatasının bulunduğu evre bu evredir. BM 2 B evresi ise hemen altta, aynı planda olmakla birlikte biraz daha küçük ölçeklidir. BM 2 C evresi kuzey kısmı sal taşlarıyla döşeli tek ve uzun bir mekandan oluşmaktadır. Muhtemelen kuzey tarafında yine avlu vardır. Saltaşı döşemenin altında mahzen gibi dört hücre yer almaktadır. Bu hücrelerin yan duvarları yer yer düzgün, büyük taş bloklarla desteklenmiştir ve saltaşı döşeme bunların üzerine yerleştirilmiştir. Gömüt odaları olarak kullanılmış olan bu mezar odalarının her birinde farklı gömü durumları görülmektedir ki, bu durum bugüne kadar başkaca neolitik yerleşimlerde tespit edilmemiş bir durumdur. Örnek olarak en batıdaki mahzen 2,00 x 1,10 metre boyutlarındadır. Kafatasları ve çeşitli kemikler bu mahzenlere, üstlerine saltaşları kapatılmadan önce döküldüğü izlenimi edinilmektedir. Öyle ki altta her türlü kemik ve kemik parçaları ile dolu kalın bir dolgu oluşmaktadır. Kemiklerin çoğunun, bağ dokuları tümüyle çürüdükten sonra buraya konulduğu bellidir. Yine de tek bir ayak ve bacak birlikte bulunmuştur. Üzerindeki et henüz çürümeden buraya atıldığı anlaşılmaktadır. Bütün bu dolgu kaldırıldıktan sonra çok sayıda uzun kemiğin bir araya getirilip paketlenmiş gibi düzenli öbekler oluşturduğu görülmüştür. Bunun altında ana toprağa ulaşılmıştır. Tüm bu kemik dolgu içinde ender de olsa çift delikli silindirik boncuklar ve yine takı olarak kullanılmak için delindiği anlaşılan büyük bir deniz kabuğu çıkmıştır.
   Bu dört mezar odalarının dışında, yine aynı yapı içinde insan kemiklerinin yığıldığı çukurlar ortaya çıkarılmıştır. Örneğin yapının kuzey kesimindeki böyle bir çukurda 32 çocuk ve yetişkin bireye ait kemiklerin, yığın halinde atıldığı görülmektedir. Herhangi bir anatomik bağlantı olmaması nedeniyle başka bir yerden getirilip bu çukura yığıldıkları düşünülmektedir.
  Mezar odalarından en batıdaki, 4 No'lu çukurda ise ilginç bir durum vardır. En üstte çok sayıda bireye ait uzun kemikler düzensizce atılmış halde bulunmuştur. Bunlar kaldırıldığında, iki sıra halinde dikkatlice yan yana dizilmiş yetişkin kafatasları ortaya çıkmıştır. Bazıları batıya, bazıları ise doğuya bakmaktadır. Bunların altında ise yine dağınık halde uzun kemikler vardır. Bu şekilde bir gömü uygulamasının başka bir neolitik yerleşimde görülmediği belirtilmektedir.
   Nüfusun büyük bölümünün, neredeyse % 70'inin Kafataslı Yapı'ya gömüldüğü ileri sürülmektedir. Birincil ve ikincil gömü örneklerine sıklıkla rastlanmaktadır.

"Saltaşlı Döşemeli Yapı"

   "Saltaşı Döşemeli Yapı" olarak adlandırılan yapı Izgara Planlı Yapılar Evresi'nin son döneminde, tepenin güney yamacında, ana toprağın içine oyularak yapılmıştır. Kanallı Yapılar Evresi'nde bir kült yapısı olarak işlev gördüğü kabul edilmektedir. Dikdörtgen planlı yapının boyutları 11 x 7,50 metredir. Kuzey duvarı aynı zamanda set görevi görmesi için daha kalın örülmüş ve iç taraftan iki payanda ile desteklenmiştir. Taban, levha taşlarla kaplanmış ve üzerleri düzlenmiştir. İçerdeki alanın ortasında, payandalarla aynı hizaya gelecek şekilde karşılıklı yerleştirilmiş iki dikilitaş vardır. Ancak bu dikilitaşlar Göbekli Tepe ve Nevali Çori'deki gibi T biçimli değildir. Bunların tanrı heykeli işlevi gördüğü düşünülmektedir. Kuzeydoğu köşede de bir üçüncü dikilitaş, doğu duvarına paralel duracak şekilde konmuştur..

"Sekili Yapı"

   İlk olarak Taş Döşeli Yapılar Evresi'nde inşa edilmiştir. Saptanan kamusal yapılar içinde en küçük ölçekli olanıdır. Çizimlerde BK yapısı olarak gösterilmektedir. İç duvarlar boyunca taş bir seki uzanır.
İçinde, işlevi hakkında ipucu verecek bir buluntuya rastlanmamıştır.

"Terrazzo Tabanlı Yapı"

   Hücre Planlı Yapılar Evresi'nin kamusal yapısı, terrazzo yapısıdır. Dörtgen planlı, içerde payeleri olan yapının tabanı terrazzo tekniğiyle –bir çeşit mozaik- yapılmıştır. Söndürülmüş kireç, kırmızı renkli kırık taşlar ve kumla, büyük bir özen gösterilerek yapılmış, parlatılmıştır. Yapının kuzeydoğu köşesinde yarımay şeklinde "kutsal ocak", yakınında üzerinde insan yüzü kabartması olan sığ bir tekne vardır. Bir tapınak olarak işlev gördüğü kesindir.
Nüfus Yapısı

    Yerleşmenin Neolitik Çağ'da, hiç umulmadık ölçüde, 600 nüfuslu bir köy yerleşmesi olduğu anlaşılmaktadır. Ortalama ömürün 29 – 30 yıl olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte beş bireyin 50 yaşın üstünde öldüğü saptanmıştır. Bunlardan dördü erkektir, beşincinin cinsiyeti saptanamamıştır. Ortalama boy erkeklerde 1,70 kadınlarda 1,57'dir. Kafa yapısı Akdeniz ırkından olduklarını göstermektedir. Bu ırkın kaba ve narin yapıları bir arada görülür, ancak narin yapılılar çoğunluktadır. Bu dönemde nüfusun % 34'ünün bebek ve çocuk olduğu görülmektedir. Çocuk ölümlerinin çoğunlukla 2 – 3 yaş arasında olduğu belirlenmiştir. Bu yaşlar, normal olarak son derece steril bir beslenme tarzı olan anne sütüyle beslenmeden diğer besinlere geçiş yaşlarıdır. Çayönü geleneğinde bebeklerin sütten kesilmelerinin 2 – 3,5 yaşlarında olduğu anlaşılmaktadır. Bu yaşlardaki ölümler, bu dış besinlerden alınan patojen unsurlara, enfeksiyonel hastalıklara, örneğin ateşli ishale ve yetersiz anne bakımına bağlanmaktadır. Bebek ölümleri genelde yüksek oranlı olmakla birlikte Hücre Planlı Yapılar Evresi'nde daha yüksek olduğu görülmektedir. Daha ayrıntılı bir inceleme, 0 – 15 yaş arasındaki ölümlerden % 67'si 0 – 5 yaş arasındaki çocuklarda görüldüğünü ortaya çıkarmaktadır.

Sağlık

   Kemiklerin incelenmesinden çeşitli hastalıklar yaşandığı anlaşılmaktadır. Belli başlıları kulak ve kemik iltihabı, eklem bozuklukları, diş çürükleri sayılabilir. Özellikle kemik iltihabı dikkat çekecek kadar yaygın görünmektedir. Eklem kıkırdaklarındaki tahribat sıklığı % 71,8 olarak görülmektedir. Enfeksiyonel hastalıkların sıklığı ise % 61,1'dir. Dejeneratif eklem rahatsızlıkları kadınlarda % 65,9 erkeklerde ise % 84 olarak görülmektedir. Diğer yandan ileri derecede diş aşınması görülmektedir. Bu durumun, tahıl öğütmekte kullanılan bazalt öğütme taşlarının ufalanmasıyla una karışan çok ufak parçalardan ileri geldiği kabul edilmektedir. Bu tahıl öğütme işleminin bir olumsuz sonucu, ki Çayönü toplumunda yaygındır, bilek, kol, diz eklemleri ile bel ve boyun omurlarında görülen ileri derecedeki eklem deformasyonlarıdır. Bu durumun, zor ve ağır işlerde çalışmanın omurgada neden olduğu aşırı yüklenmeye de bağlı olduğu düşünülür. Dişlerde görülen diğer bir sorun da, diş minesinin yeterince kalınlaşamaması olarak tanımlanan diş mine hipoplazileridir. Kadınlarda % 44,7 erkeklerde ise % 20,5 sıklıkla görülen bu durum 1 – 1,5 yaşlarda ortaya çıkmaya başlar, 4 – 4,5 yaşlarda en yüksek orana ulaşır. Bir başka sağlık sorunu ise anemidir. Özellikle çocuklarda rastlanmaktadır. Çayönü toplumunda aneminin demir eksikliğine bağlı olduğu ileri sürülmektedir. Demir eksikliği ise buna yol açan bir hastalığa ya da belirli bir süre devam eden yetersiz beslenmeye bağlanır. Beslenmenin esas olarak tahıllara dayanması, demir eksikliğinin önemli bir nedeni olarak görülmektedir.
   Ayrıca muhtemelen avlanma sırasında karşılaşılan kazalar sonucu baş, kol ve bacak kemiklerinde kırıklar vardır. Bu kırıkların bilinçli bir sarma ile iyileştirildiği görülmektedir. Dokuz yetişkin kafatasında karşılaşılan yaralanmalarını da iyileştiği görülmektedir.

   İnsan kemiklerinin incelenmesinde ulaşılan en hayret verici buluntu, bir yetişkin genç bir erkek kafatasından, paryetal kemikden 8 mm. çapında bir parça kemiğin kesilip alınması operasyonudur. Tıp dilinde Trepanasyon adı verilen bu operasyonla oluşan delik çevresinde bir reaksiyon ya da iyileşme izi görülmemektedir. Bu nedenle bu erkeğin operasyon sırasında ölmüş olduğu, ya da zaten ölü olduğu düşünülmektedir. Trepanasyonun en erken örnekleri İsrail'deki Mount Carmel Mağarası'nda, birden fazla kafatasında saptanmıştır. Operasyonun ölü insanlar üzerinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Epipaleolitik Çağ'a tarihlenmektedir. Neolitik Çağ'da ise oldukça, özellikle Avrupa ve Ortadoğu'da yaygındır. Anadolu'da da bu çağda bilindiği, değişik bölgelerden gelen buluntulardan bilinmektedir. Bu tür operasyonlarda amaç canlı insanlarda cinnet, delilik, baş ağrısı, baş dönmesi ve sara gibi şikayetlerin giderilmesini sağlamaktı. Ölülerde uygulanmasının ise kötü ruhları kovma amaçlı olduğu düşünülmektedir

Ölü Gömme Gelenekleri


   Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ'ın son yapı katı olan Geniş Odalı Yapılar Evresi'nde ve Çanak Çömlekli Neolitik tabakada yerleşme içi gömütlere rastlanmaz. Açıktır ki yerleşme dışında bir mezarlık alanı vardı. Daha eski tabakalarda ise yerleşme içi gömüt geleneği esastandır. En eski evre olan Yuvarlak Planlı Çukur Yapılar Evresi'nde gömüt armağanı olmadan, hocker durumunda kil tabanlar altına gömü yapılmıştır. Izgara Planlı Yapılar Evresi'nde ızgaraları oluşturan duvarlar arasına, tek tek ya da topluca gömülmüştür. Gömüt armağanı olarak takı gibi kişisel eşyalar, sürtmetaş aletler ve kırmızı aşıboyası parçaları vardır. Kanallı Yapılar Evresi'nde, arkeoloji biliminde "Kafataslı Yapı" olarak bilinen yapıya topluca ve ikincil gömü yapılmıştır. Çeşitli gömüt tipleri uygulanmıştır. Tüm bunlar, Çayönü kazılarının önemini gösterir bulgulardır. Çayönü, zaman içinde taban altına gömü geleneğinden yerleşme içinde ortak bir yapı içinde ve ikincil gömü yapma geleneğine doğru olan gelişmenin izlenmesini sağlamaktadır.

Değerlendirme


   Çayönü kazıları ve izleyen çalışmalar, her şeyden önce aynı kültürün, zaman içinde gösterdiği gelişmeyi izleyebilmek açısından önemli bilgiler sağlamıştır. En azından Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ'ın tüm evreleri, ki yaklaşık olarak 2.500 – 3.000 yıl sürmüştür, kesintisiz olarak gözlenmektedir. Çayönü toplumunun bu gelişme çizgisi üzerinde sosyal yapı olduğu kadar beslenme stratejisi de izlenebilmektedir. Bütün bunlarla birlikte Çayönü Neolitik Devrimi eksiksiz olarak sergilendiği bir araştırma alanıdır.
   Çanak Çömleksiz Neolitik B evresinde yani Taş Döşeli Yapılar ve Hücre Planlı Yapılar evrelerinde, yerleşim düzeninde katı kurallar uygulandığı görülür. Her yapı alt evresinde konutların mimarisi aynıdır ve bir sonraki alt evrede tümüyle değişmiş, fakat tüm yapılarda aynı plan ve yerleşim düzeni uygulanmıştır. Özellikle açık alanların işlevleri ve düzenlenişlerinde bir otoritenin etkisi belirgün olarak hissedilir. Konut planının alt evrelerde hep aynı olması, her ne kadar sosyal farklılaşmanın olmadığına işaret ediyorsa da, tüm konutların aynı planda yapılmasını dayatan bir otoritenin varlığı da kabul edilmektedir.
   Hücre Planlı Yapılar evresinin sonlarına doğru yerleşim düzenindeki katı kuralların terk edildiği, yerleşim planının daha birörnek hal aldığı belirtilmektedir. Ayrıca ortak mülkiyetten kişisel mülkiyete doğru bir değişme olduğu ileri sürülmektedir. Mehmet Özdoğan bu gelişmeyi yerleşmede hayvan beslenmesine başlanmasıyla açıklamaktadır. Hayvan yetiştirmeye başlamak, Çayönü'ne yerleşmiş olan, köklerini Paleolitik Dönemden alan bu toplumun sosyal yapısında büyük bir dönüşüme yol açmıştır. Sadece mimari ve yerleşim modeli değil, aynı zamanda ölü kültü ve ölü gömme geleneklerini de değiştirdi. Hayvan yetiştiriciliğinin önemi artıp avcılığın önemi gerilerken standart yerleşim planı da gevşemiştir. Hatta görece temiz tutulan köy, giderek bir çöplük alanına dönüşmüştür. Özellikle Çanak Çömlekli Neolitikte düzensiz yapılaşma çok belirgindir. Bu gelişmeler içinde kült eşyaları giderek azalırken onların yerine günlük kullanıma yönelik eşyalar görünmeye başlar. Paradoksal bir gelişme de kısa sürede yerleşimin nüfusunun azalmasıdır. Esasen bu durum Yakın Doğu'nun neolitik yerleşmelerinde görülen bir durumdur. Bu durumun nedenleri halen tartışmalıdır. Hayvancılığa dayanan yeni bir yaşam tarzı ya da beslenme alışkanlığı dolayısıyla karşılaşılan salgın hastalıkların neden olduğu ileri sürülmektedir.



Wikipedia
.
Çayönü Höyük Çayönü Höyük Reviewed by World Arkeoloji on Şubat 29, 2016 Rating: 5

Hiç yorum yok: