Balıkçılık, nasıl bugün dünyanın çeşitli yerlerindeki pek
çok topluluk için önemli bir ekonomik kaynaksa, başından beri insanın yaşamında
ve geçiminde de dikkate değer bir rol oynamıştır. Balık, deniz kıyısı, ırmak ve
lagünlerin yakınlarında kurulmuş yerleşimlerin besin kaynağı olmasının yanı
sıra onların ekonomik açıdan kalkınmalarına da yardımcı olmuştur. Bununla
birlikte, prehistorik veya klasik Yunan kentlerinde yapılan arkeolojik
kazılarda deniz ürünlerine ait buluntuların az sayıda ele geçtiği gözlemlenmektedir.
Bunda balık kılçıklarının küçük ve dayanıksız olmaları ayrıca,
tanımlanabilmelerinin zorluğu da büyük rol oynamaktadır. Bol miktarda ele geçen
deniz yumuşakçalarına ait kabuklar bir yana, günümüze kadar ulaşan balık
kemiklerinin genellikle büyük boyutlu türlere ait olduğu görülmektedir.
Bu tür balıkların başında ton balığı gelmektedir.
Sahillerden uzak, sıcak, ılık ve oldukça serin denizlerde yaşamakla birlikte,
zaman zaman sahillere ve açık körfezlere kadar da sokulabilen Scombridae
familyasına ait ton (Thunnus thynnus), orkinoz (Thunnus alalunga) ve yazılı
orkinoz (Euthynnus alletteratus) balıkları, sürüler halinde toplanarak
mevsimsel olarak uzun mesafeler halinde göç ederler. Hem antik kaynaklar hem de
arkeolojik veriler, yumurtlamak için göç ettikleri yerlerde avlanan ton
balıklarının, günümüzde olduğu gibi eskiçağlarda da ekonomik açıdan önemli bir
değer olduğunu ortaya koymaktadır.
Tüm bunların yanı sıra, gündelik balıkçılığa nazaran ileri bir
teknoloji kullanılarak avlanan ton balığının Eski Yunan ve Roma İmparatorluk
Dönemi’nde de ekonomik değerini koruduğu özellikle, Karadeniz ve Doğu Akdeniz
kıyılarındaki mevsimlik göç yolları üzerinde yer alan kentler için önemli bir
endüstri malzemesi haline geldiği ve göç mevsiminde büyük miktarlarda ton
balığı avlamak amacıyla bir araya gelmiş balıkçı gruplarının, önceden
hazırladıkları büyük çaplı donanımları kullandıkları bilinmektedir.
Acipenseridae familyasına ait olup denizlerde yaşamakla birlikte,
üremek için sürüler halinde, nadiren de tek olarak tatlı sulara göç eden mersin
balıkları antik dönemde özellikle Karadeniz bölgesi için önemli bir ticari
unsur olmuştur. Genellikle, Karadeniz, Hazar Denizi ve Azak Denizi’nde yaşayan
bu familyaya ait türlerden mersin morinası (Huso huso), ülkemizin kuzey
sahillerinde, Kızılırmak ve Yeşilırmak ağızlarında; mersin balığı (Acipenser
stellatus), Karadeniz ve Marmara sahillerinde; rus mersin balığı (Acipenser
gueldenstaedti), Karadeniz sahillerinde, Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak ve
Çoruh gibi nehirlerin yanı sıra Marmara Denizi’nde; kolan balığı ise
Kızılırmak, Yeşilırmak ve Sakarya nehirleri ile Bafra yakınında halen
bulunmaktadır.
Herodotos, mersin balığı (άντακαιος, άκκιπήσιος) olarak
adlandırılan ve havyar çıkarılan büyük balıkların Dinyeper Irmağı’nda bol
miktarda yakalandığından bahsetmektedir5 . Strabon ise Karadeniz’de, buzun
altından “gangame” isimli bir araç vasıtası ile avlanan mersin balıklarının
yunus büyüklüğünde olduğunu vurgular . Hem denizde hem de tatlı sularda
yaşayabilen bu tür, günümüzde Anadolu’nun güney kıyılarında mevcut olmasa da;
Roma İmparatorluk Dönemi’nde Pamphylia kıyılarında avlanan ve έλλοψ olarak
bilinen bir çeşit mersin balığının büyük ilgi gördüğüne dair bilgiler mevcuttur.
Kalıntılarına sıkça rastlanan ve aynı
zamanda karasal balıkçılığın boyutuna işaret eden diğer büyük boyutlu
balıkların başında sazan (βάλλαγρος, κυπρινος) ve yayın (γλάνεος, σίλουρος)
balıkları gelmektedir . Cyprinidae familyasından sazan balığı (Cyprinus carpio)
Prehistorik ve Klasik Dönem’de en çok avlanan balıklardan birisi olmuştur.
Göllerde ve yavaş akan ırmaklarda yaşayan sazan balığına ait kemiklerin
genellikle 20-70cm. arasında değişen boyutlarda olduğu ve bu boyutlarla
kıyaslandığında da ağırlıklarının yaklaşık 200gr.dan başlayıp 5 kiloyu aşan
miktarlara kadar ulaştığı anlaşılmaktadır. Siluridae familyasına ait yayın balığı
(Silurus glanis) ise büyük ırmakların sularının alçaldığı çamurlu alanlarda
yaşamakla birlikte, az tuzlu sularda da bulunabilmektedir. Uzunlukları
70-150cm. arasında değişen bu türün de tıpkı sazan balığı gibi erken
dönemlerden itibaren çağlar boyunca yoğun bir şekilde avlandığı
anlaşılmaktadır. Diğer yandan, göl ve ırmaklarda yıl boyunca yapılan balık
avcılığının günlük besin ihtiyacını karşılamakla birlikte, ev ekonomisine de
katkıda bulunduğu düşünüldüğünde tatlısu kefali, turna balığı, kocaağız, yılan
balığı gibi daha pek çok farklı türdeki tatlı su balığının avlanmış olması
kaçınılmazdır. Ton balığı gibi göçmen olan ve Scombridae familyasına ait olan
palamut (sarda sarda) ve uskumru (scomber scombrus) balıkları da antik dönemde ticari
açıdan değerli olmuştur. Antikçağ’da
tuzlama balık hazırlanmasında kullanılan palamut (πηλαµύς) ve uskumru
(σκοµβρος), Karadeniz için ayrıca önem taşımaktaydı ve özellikle Çanakkale ile
İstanbul Boğazları bu balıkları ile ünlüydü.
Clupeidae familyasından bir kıyı balığı olan sardalyanın
(Sardina pilchardus) özellikle Roma İmparatorluk Dönemi’nde balık sosu ve
tuzlanmış balık yapımında yoğun bir şekilde kullanıldığı ve ucuz olması
nedeniyle tuzlanmış ya da kurutulmuş sardalyanın sıradan insanlar tarafından
bolca tüketildiği görülmektedir. Bunun yanı sıra Roma mutfağında sevilerek
kullanılan balık sosu yapımında da kullanılmış olması, bu türün, Akdeniz
dünyası için ekonomik değeri yüksek endüstri malzemelerinden biri olmasına
neden olmuştur. Thompson, antik kaynaklarda sardalya balığına karşılık gelen
“σαρδα” kelimesinin aynı zamanda, ton ve palamut balığından yapılmış tuzlama
ile kap içine basılmış diğer tüm balık ürünleri için kullanılan genel bir isim
olduğunu belirtmektedir. Kalıntılarına rastlanan Serranidae (Hani balıkları)
familyasından özellikle orfoz (Epinephelus Guaza) ve lahoz (Epinephelus Aeneus)
balıkları geçmişte Akdeniz boyunca yer alan kıyı yerleşimlerinin ana besin
maddeleri arasında yer almıştır.

Pınar Bursa
Antik Çağda Anadoluda Balık ve Balıkçılık
Tarihte Balıkçılık
Reviewed by World Arkeoloji
on
Şubat 11, 2016
Rating:

Hiç yorum yok: