Maraton Muharebesi, Yunanistan'a birinci Pers saldırısı sırasında, MÖ 490 yılında Platea'dan gelen destek birliğiyle takviye edilmiş Atina kuvvetleri ile General Datis komutasındaki Ahameniş Ordusu arasında Maraton Ovası'nda gerçekleşen bir muharebe. Muharebe, I. Darius'un Yunan kent devletlerine, özellikle de Atina ve Sparta'ya boyun eğdirme yönündeki askeri girişiminin doruk noktası sayılmaktadır. Yunanistan'a İlk Pers Saldırısı, Batı Anadolu'daki İyon kent devletlerinin Pers hakimiyetini yıkmak için giriştikleri İyon Ayaklanması'nı, Atina ve Eretria'nın askeri olarak desteklenmesine bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Atina ve Eretria birlikleri, İyon kuvvetleriyle birlikte Sard'ın aşağı kentini ele geçirmeyi ve yakmayı başardılar. Ancak geri çekilirken Efes yakınlarında muharebeye girmeye zorlandılar ve Efes Muharebesi'nde ağır kayıplarla bozguna uğradılar. Bu baskın tarzı sefer yüzünden I. Darius Atina ve Eretria'yı yakıp yıkmaya yemin etmiştir. Bu sıralarda Atina ve Sparta, Antik Yunanistan'daki en büyük iki kent devletiydi.
Maraton Ovası Günümüz |
İyon Ayaklanması, Lade Deniz Muharebesi'nde elde edilen Pers zaferiyle bastırıldığında I. Darius Yunanistan üzerine bir seferin hazırlıklarına başlamıştır. Bu hazırlıkların sonunda General Datis ve Artaphernes komutasında bir kara gücü ve donanma Ege Denizi'ne, Kiklad Adaları'na boyun eğdirmek üzere sefere çıkmıştır. Bu kuvvet, ardından Atina ve Eretria'ya cezalandırıcı bir saldırı düzenleyecektir. Ege'de başarılı geçen bir seferin ardından yaz ortasında Eğriboz Adası açıklarına gelen Pers donanması adadaki Eretria kentini kuşatmış ve kuşatma sonunda almıştır. Daha sonra Attika'ya yelken açan donanma Maraton Ovası kumsalında karaya asker çıkarmıştır. Kısa süre sonra Platea'dan gelen küçük bir birlikle takviye edilecek olan Atina kuvvetleri de Maraton ovasına yürüdüler ve ovanın Atina yaklaşımı yönündeki iki çıkışını tutacak biçimde yerleştiler. İki taraf da beş gün boyunca saldırıya geçmedi. Ancak bu beş günün sonunda Atinalılar, çok iyi bilinmeyen bir nedenle şafakta saldırıya geçmeye karar verdiler. Muharebe, Pers kuvvetlerinin sayısal üstünlüğüne karşın falanks muharebe düzenindeki hoplitlerin, hafif piyade karşısında son derece etkili olduğunun bir kanıtı olmuştur.
Maraton Muharebesi yenilgisi Yunanistan'a yönelik ilk Pers genel taarruzunun sonunu işaret etmektedir. Bu yenilgi üzerine Pers donanması Asya kıyılarına dönmüştür. I. Darius bu yenilgiden hemen sonra yeniden Yunanistan'a saldırmak için büyük bir ordu oluşturmaya başlamıştır. Ancak bu arada Mısır'da Pers hakimiyetine karşı bir ayaklanma başlamıştı ve bu ayaklanma, Yunanistan seferini belirsiz bir süre için erteleyecektir. I. Darius'un ölümünden sonra tahta geçen oğlu I. Serhas babasının amacını gerçekleştirmek için yeniden hazırlıklara başlamıştır. Bu hazırlıkların sonucunda Yunanistan'a İkinci Pers Saldırısı MÖ 480 yılında başlatılmıştır.
Maraton Muharebesi, Yunan – Pers Savaşları'nın bir dönüm noktası olmuştur. Pers Ordusu'nun yenilebileceğini gören Grekler, Perslere karşı daha bir özgüvenle mücadele ettiler. Bu savaşların sonucundaki nihai Grek zaferi, bir bakıma Maraton Muharebesi ile başlamış sayılmaktadır. İzleyen iki yüzyıl boyunca, Batı toplumlarını kalıcı biçimde etkileyen Klasik Yunan Uygarlığı'nın doğuşu serpilip gelişmiştir. Maraton Muharebesi bu bağlamda Avrupa tarihinin dönüm noktalarından biri olarak da görülür. Günümüzde muharebe, ünlü Maraton Koşusu'na esin kaynağı olmasından dolayı oldukça ünlüdür. Tarihsel olarak hatalı olan bir söylenceye göre Maraton Ovası'nda Atina kuvvetleri muharebeyi kazanınca bir ulak Atina'ya zafer haberini vermek üzere gönderilmişti. Pheidippides adındaki bu ulak Atina'ya kadar hiç durmadan koşmuş, zafer müjdesini verdiği anda da düşüp ölmüştü. İlk olarak 1896 yılında Atina Olimpiyatları'nda, Maraton Ovası ile Atina arasında koşulan Maraton Koşusu bu söylenceden esinlenmiştir.
Heredot |
Kaynaklar
Yunan-Pers Savaşları için elimizdeki esas kaynak, Grek tarihçi Herodot'tur. Tarihin Babası olarak da bilinen Herodot, M.Ö 484 yılında, Güneybatı Anadolu'daki, o zamanlar Pers hakimiyeti altında olan Halikarnas'da dünyaya gelmiştir. "Tarihler" adını verdiği çalışmasını MÖ 440-430 tarihleri arasında kaleme almıştı. Çalışma esas olarak, M.Ö 450 yılında sona eren Yunan-Pers Savaşları'nı konu almıştır. Herodot'un bu çalışması günümüzde, tam olmasa da geçerli bir tarihi kaynak olarak görülmektedir. Herodot'un tarzı tümüyle öyküleştirme tarzıydı ve en azından batı toplumları açısından tanınan bir tarih anlatımı olarak görülmektedir. Herodot'un, olayları tanrıların istek ve kaprislerine, kişilerin iddialarına dayanmadan diğer yandan olayların tarihsel değerlerini nispeten objektif vermesi, bir tarihçi için aranan bir nitelik dizisi olarak kabul edilmektedir.Herodot'tan sonraki, Tukididis gibi bazı tarihçiler, her ne kadar onun tarzını izlemişlerse de eleştirmekten geri kalmamışlardır. Bununla birlikte Tukididis kendi tarih çalışmasını, Herodot'un bıraktığı yerden, Sestos Kuşatması'ndan başlatmayı seçmiştir. Muhtemelen, Herodot'un çalışmasının düzeltilmeye ya da yeniden yazılmaya gerek duymayacak kadar doğru olduğunu düşünmüştü. Örneğin Plutarkhos da Herodot'u bir denemesinde yeterince Yunan yanlısı olmamakla suçlayarak eleştirmiş, "barbarperver" olarak tanımlamıştır. Rönesans Avrupa'sında çok okunmaya devam ediyor olsa da Herodot hakkında olumsuz bir yargı sürmüştü. Ancak 19. yüzyıla gelindiğinde, bir kısım arkeolojik bulgularla defalarca desteklenince Herodot'un değeri kabul edilir olmuştur. Günümüz yaygın görüşü, Herodot'un çalışmasının son derece değerli bir tarih kaydı olduğu yönündedir. Bununla birlikte, özellikle birliklerdeki mevcutlar ve tarihler konusunda verdiği ayrıntıların yer yer kuşkuyla karşılanması da söz konusu olmaktadır. Öte yandan halen birçok tarihçi, Herodot'un anlatımının Pers karşıtı bir eğilimde olduğuna ve olayların, dramatik bir etki yaratmak amacıyla abartılmış ya da süslenmiş olduğu kanısındadır.
Grek asıllı Sicilyalı tarihçi Diodorus, MÖ I. yüzyılda kaleme aldığı ve Tarih Kitaplığı adının verdiği ünlü çalışmasında Yunan-Pers Savaşları'yla ilgili olarak daha eski bir Grek tarihçi olan Eforos'tan yaptığı bir dizi alıntıya yer vermektedir. Bu açıklama Herodot'unkilerle tamamen uyumludur. Yunan- Pers Savaşları, Plutarkhos, Ctesias gibi bazı antik tarihçiler ve Eshilos gibi oyun yazarlarının dolaylı anlatımları tarafından daha az detay verilerek anlatılmıştır. Yılanlı sütun gibi bazı arkeolojik belgeler de Herodot'un anlatımının desteklemektedir.
Maraton Muharebesi
|
|||||||
|
|||||||
Taraflar
|
|||||||
Atina
Platea |
Ahameniş İmparatorluğu
|
||||||
Komutanlar
|
|||||||
Miltiades
Kallimakhos Themistokles Aristides |
Datis
Artephernes |
||||||
Güçler
|
|||||||
9.000-10.000 Atinalı
1.000 Platealı |
20-100 bin piyade
1.000 Süvari 600 Trireme |
||||||
Kayıplar
|
|||||||
192 Atinalı
11 Platealı 1.000-3.000 ölü (modern tahminler) |
6.400 ölü
7 trireme (Heredot 4.000-5.000 ölü (modern tahminler) |
Genel durum
Yunanistan'a Birinci Pers Saldırısı'nı ortaya çıkaran gelişmelerin kökeni Yunan-Pers Savaşları'nın ilk evresi sayılan İyon Ayaklanması'na dayanmaktadır. Yine de Pers İmparatorluğu'nun Yunanistan'a saldırıya girişmesinin kökleri, daha da eskiye giden çekişmeler ve gerginliklere dayanmaktadır. Ahameniş İmparatorluğu (Pers İmparatorluğu) MÖ 522 yılından itibaren sınırlarını hızla genişletmiş, izleyen 30 yıl içinde Med, Babil, Lidya ve Mısır krallıklarını yenilgiye uğratarak topraklarının istila etmiştir. I. Darius, MÖ 500'lerin sonlarında İskit topraklarının önemli bir bölümünü istila ettikten sonra ordusunu Trakya'ya çevirmişti. Muhtemelen İmparatorluk'un batı sınırlarında bir zayıflık hissetmişti. Bu zayıflığı gidermek için ordu İstanbul Boğazı'nı geçerek Trakya topraklarında ilerlerken donanma da Tuna Nehri girişine yelken açmıştır. Seferin sonunda Trakya kabileleri boyun eğdirildi ve Makedonya, Ahameniş İmparatorluğu'nun bir müttefiki olmak zorunda bırakıldı. İmparatorluk, MÖ 500 yılı civarında hala çok dinamik ve son derece yayılmacı bir imparatorluktu. Diğer yandan hakimiyeti altına almış olduğu halklar da o derecede ayaklanma eğilimindeydiler. Ayrıca I. Darius, tahtı meşru sayılmayacak yollardan ele geçirmişti ve hükümdarlık süresinin önemli bir kısmı da bu tarz ayaklanmaları bastırmakla geçirmişti.İyon Ayaklanması, Nakşa'ya karşı Pers Satrabı Artaphernes ve Milet tiranı Aristagoras'ın ortak bir istila girişiminin, bu girişim her ne kadar başarısız olduysa da ardından başlamıştır. İstila girişiminin başarısızlığa uğramasından Aristagoras sorumlu görüldü ve Artaphernes Aristagoras'ı Milet tiranlığından azletmeye karar vermiştir. Fakat O'ndan önce davranan Aristagoras, tiranlığı bırakarak Milet'de demokrasiyi ilan etti. Diğer İyon kentleri de Milet'i izleyerek Pers Sarayı'nca atanmış olan kralları devirip demokrasiye geçtiler. Pers Sarayı'nca atanmış olan kralların görevden uzaklaştırılması açık olarak Pers hakimiyetine bir başkaldırıydı. Bu durumda Pers Sarayı'nın harekete geçeceğini bilen Aristagoras Yunanistan anakarasına gidip belli başlı Grek kent devletlerinden yardım istedi. Fakat sadece Atina ve Eretria yardım etmeyi kabul ettiler.
Kleisthenes |
Kleisthenes
Atina'nın İyon Ayaklanması'nı desteklemeyi kabul etmesi, MÖ 6. yüzyıl yüzyılın sonlarına doğru Atina Demokrasisi'nin kurulmasıyla başlayan bir dizi karmaşık olayların sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Atinalılar MÖ 510 yılında, Sparta Kralı I. Kleomenes'in yardımıyla Atina kralı Hippias'ı devirmişlerdi. Yunanistan'ı terk ederek Anadolu'ya geçen Hippias Sard'a sığındı ve Atina krallığını yeniden ele geçirmesine yardım ederlerse Atina'nın Pers İmparatorluğu'na boyun eğmesini sağlayacağını garanti etti. Diğer yandan I. Klomenes Isagoras'ı destekliyordu. Amacı, Atina'da Sparta yanlısı bir hükümdarlık kurmasını sağlamaktı. Isagoras, Atina yönetiminin geleneksel olarak kendilerine miras olduğunu ileri süren güçlü ve soylu Alcmaenidae ailesinden Kleistenes'in siyasi rakibiydi. Kısa bir süre içinde Kleistenes kendini, İsagoras'ın liderlik ettiği bir koalisyon tarafından yenilgiye uğratılmış durumda bulmuştur. Bunun üzerine halka yönelerek, onları siyasi alanda etkili bir güç haline getirmeye çalıştı. Böylece kendi yanında güçlü bir müttefik oluşturacaktı. Bu taktik başarılı oldu fakat İsagoras'ın isteği üzerine Sparta Kralı I. Kleomenes harekete geçti ve Kleishene'in ailesi, Alcmaeonid ailesi gibi aristokrat aileler Atina'dan sürüldüler. İsagoras, dar çevreli bir oligarşik yönetim kurmaya kalkıştığında Atina halkı kendiliğinden ve tarihte benzeri görülmemiş bir kalkışmayla İsagoras'ı ve Kleomenes'i Atina'dan çekilmek zorunda bıraktılar. Böylece Kleistenes MÖ 507 yılında Atina'ya geri dönmüş ve kendi durumunu sağlamlaştırmayı amaçlayan bir dizi reforma hızla girişmiştir. Esasen oluşan yönetim mekanizması tam bir demokrasi ya da gerçek bir halk devleti değildi. Fakat bir sonraki kuşakta kendini göstermeye başlayan halkın siyasi gücü, tam bir demokrasinin Atina'da oturması ve gelişmesi için gereken koşulları hazırlayacaktı. Atina halkının elde ettiği siyasi güç ve özgürlük, onların Hippias'ın krallığına karşı büyük bir düşmanlık beslemesine yol açtı. Dahası, bununla kalmayarak Sparta, Pers İmparatorluğu ya da herhangi başka bir dış güce boyun eğmeye karşı kesin bir tutum almalarını sağladı.Bekleneceği gibi I. Kleomenes Atina'daki bu gelişmelerden hoşnut değildi ve Atina'daki gidişata el koymak üzere Sparta Ordusu'nun başında Atina üzerine yürüdü. I. Kleomenes'in İsagoras'ı yeniden Atina kralı yapma yönündeki bu girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Fakat olayların daha da kötüye gitmesinden çekinen Atinalılar, Pers İmparatorluğu'ndan yardım istemek için Sard Satrabı Artaphernes'e elçiler gönderdiler. Artaphernes, simgesel olarak Pers İmparatorluğu'nun hakimiyeti altına girmeyi kabul etmek anlamına gelmek üzere "toprak ve su" istemiştir. Atina elçileri bunu kabul ettiler. Ancak Atina'ya döndüklerinde şiddetle kınandılar. Bu arada Sparta Kralı, Hippias'ı yeniden Atina kralı yapabilmek için bir komplo geliştirmeye başlamıştır. Ancak bu girişim başarılı olmadı ve Hippias yeniden Sard'a kaçtı. Burada, Atina'ya boyun eğdirme vaadiyle Aristagoras'ı ikna etmeye çalıştı. Atina yeniden Artaphernes'e elçiler göndererek bu kez de Atina'ya karşı bir harekete geçmemesini sağlamaya çalıştılar. Fakat Artaphernes verdiği tek karşılık, Atina'nın Hippias'ı kral olarak kabul etmesini istemek olmuşdur. Atina kuşkusuz bunu kabul etmeyecekti. Bu durumda Ahameniş İmparatorluğu ile bir savaşa girmeye hazır olmaları gerektiğini fark ettiler. Bu gelişmelerin sonunda Pers İmparatorluğu'nun bir düşmanı haline gelen Atina, İyon Ayaklanması başladığında olayların sürüklemesiyle zaten bu ayaklanmayı destekleyecek bir duruma gelmişti. Gerçekte İyon demokrasileri Atina örneğinden esinlenmişti. Dahası İyon kentleri başlangıçta birer Atina kolonisiydiler. Bu etmenlerin de Atina'nın İyon Ayaklanması'nı desteklemesinde etkili olduğu düşünülebilir.
Sonuç olarak Atina ve Eretria, İyon Ayaklanması'na destek olarak İyonya kıyılarına 25 triremeden oluşan bir görev kuvveti gönderdiler. İyon kuvvetleriyle birleşen bu kuvvetler doğrudan bölgenin Pers Satraplığı olan Sard'a yürümüşlerdir. Kentteki Pers kuvvetleri baskına uğradı. Artaphernes emri altındaki kuvvetlerle, aşağı kenti bırakıp iç kaleye çekildi ve orada savunmaya geçti. İyon, Atina ve Eretria kuvvetleri dış kaleyi geçerek aşağı şehri aldılar. Fakat bu arada aşağı şehirde yangın çıktı. Ancak seferin bütün kazanımı bu kadardı. Geri çekilen İyon ve Atina – Eretria kuvvetleri, izleyen Pers kuvvetleriyle Efes yakınlarında muharebeye girmeye zorlandılar. Burada gerçekleşen Efes Muharebesi'nde ağır bir bozguna uğradılar. Girişim bir yandan başarısız olmuş, diğer yandan da Eretria'nın ve özellikle de Atina'nın, I. Darius'un düşmanlığını kazanmalarına yol açmıştır. Darius, her iki kent devletinden de intikam almaya yemin etmiştir.
MÖ 494'deki Lade Deniz Muharebesi'ndeki Pers zaferi İyon Ayaklanması'nın çözülmesine neden olmuştur. Ardından Pers donanması Batı Anadolu'daki tüm İyon kentlerini ard arda ele geçirdi. I. Darius ayaklanmayı, İmparatorluğun sınırlarını halen uzanmadığı Ege ve Marmara adalarına kadar genişletmek için bir fırsat olarak görmüş, bu adalara da saldırmıştır. İyon Ayaklanması'nın bastırılmasından sonra, hem Atina ve Eretria'yı cezalandırmak, daha doğrusu Pers İmparatorluğu'nun Anadolu'daki Yunan uyruklarını bir daha kışkırtmamasını sağlamak için hem de İmparatorluk'a yönelen Yunanistan kaynaklı tehdidi bütün bütün ortadan kaldırmak için planlamalara başlanmıştır.
Antik Yunanistan'ın o tarihlerde birçok kent devletinden oluşan bölünmüş siyasi yapısı, kuşkusuz ki I. Darius için Yunanistan'ı kolay bir av haline getiriyordu. Diğer yandan Yunanistan'daki bu kent devletlerinin varlığı, İyon Ayaklanması'nda da görüldüğü gibi Pers İmparatorluğu'nun gelecekteki güvenliğini tehdit etmekteydi. Bu koşullarda I. Darius Yunanistan'a ve Ege Adaları'na boyun eğdirerek bu tehdidi ortadan kaldırmaya ve İyon Ayaklanması'nı desteklemelerinden dolayı Atina ve Eretria'dan öç alma yeminini gerçekleştirmeye karar vermiştir. Diğer taraftan Atina'da, Pers ordularının Trakya'da sağladığı ilerlemelerin, Yunanistan anakarasına kara yaklaşımlarını Ahameniş İmparatorluğu ordularına açmış olduğunu görülebiliyordu.
I. Darius, damadı Mardonius komutasına verdiği bir görev kuvvetini, MÖ 492 yılında Yunanistan'a gönderdi. Mardonius Trakya'yı yeniden ele geçirdi, Makedonya Krallığı'nı, Pers İmparatorluğu'na bağlı bir krallık olmaya zorladı. Ancak donanmanın yakalandığı bir fırtına, harekatın nihai hedefine ilerleyemeden sona erdirilmesine yol açtı.
Muharebe Öncesi
Pers Tarafı
Mardonius'un seferinden iki yıl sonra, MÖ 490 yılında ikinci bir donanma ve ordu deniz aşırı bir sefer için Yunanistan üzerine gönderildi. I. Darius'un bu seferi, önceki seferleriyle karşılaştırıldığında görece daha küçük çaplı bir seferdir. Bu kuvvetlere bir Med amirali olan Datis ve I. Darius'un kardeşi ve aynı zamanda Sard Satrabı olan Artaphernes'in oğlu General Artaphernes komuta edecektir. Bir önceki seferde yaralanan Madonius, bu yaralanmaların süregelen etkilerinden dolayı komutan olarak atanmamıştır. Seferin amaçları Kiklad Adaları'nı Pers etki alanına katmak, İyon Ayaklanması'nın hemen öncesinde Pers kuşatması altında başarıyla direnmiş olan Nakşa'yı almak ve ardından Yunanistan'a çıkarak Atina ve Eretria'yı Pers Sarayı'na bağlamak ya da ele geçirmekti.Donanmanın ilk hedefi olan Rodos Adası'nda karaya çıkan Pers kuvvetleri Lindos'u kuşatıldı ama alınamadı. Ardından Nakşa ve Delos adalarına boyun eğdirerek yaz ortasında Eğriboz Adası açıklarına gelmiştir. Adadaki kuşatılıp alınan kent Karystos'dur. Seferin Ege Denizi'ndeki bölümünün, Lindos'daki başarısızlık bir yana, ağır bir zorlukla karşılaşılmadan yürütülmüş olmasını kutlamak için, muhtemelen Apollon'u kendi tanrıları Ahuramazda ile denk tuttuklarından, Delos'ta kurbanlar kesildi. Seferin bu aşamasında, Ege Denizi boyunca izlenen bu rotayla kontrol altına alınan adalar üzerinden bir deniz iletişim hattı oluşturuldu. Bu hat oluşturulduktan sonra seferin ilk önemli hedefi olan Eretria'ya hareket edilmiştir.
Delos'tan ayrılmalarından birkaç gün sonra Pers Ordusu Eretria'ya saldırmıştır. Pers Ordusu'nun Eretria Kuşatması ilk altı gün boyunca başarı sağlamadı. Fakat yedinci gün birkaç kent sakininin ihaneti sonunda kent düştü, yakılıp yağmalandı. Katliamlardan kurtulan kent halkı I. Darius'un emri gereği İmparatorluk'un uzak bir bölgesinde zorla iskan edilmek üzere köle alındılar. Ardından orduyu yeniden yüklenen donanma, Atina'ya saldırmak için Attika'nın güneyine doğru ilerlemiştir.
Donanma, Attika'nın güney kıyılarında, Atina'dan yaklaşık olarak 40 km. mesafedeki, Eretria'nın bulunduğu körfezin karşı kıyısındaki Maraton Koyu'na Eylül ayının altısında asker çıkardı. Bu çıkarma bölgesi, sefere katılan ve Pers Komutanlığı'nın rehberliğinden yararlandığı Hippias'ın önerisi dikkate alınarak seçilmişti. Hippias, süvari manevraları için tüm Attika'daki en uygun arazi olduğu için bu bölgeyi önermiştir. Dahası son teşkil edilen ikmal merkezi olan Eretria'ya da oldukça yakındır. Bir takım avantajları daha vardır, su kaynakları, sulak otlakları, farklı ikmal seçenekleri olarak Attika ile Boeotia'ya da yakın olması gibi. Yine de neden Atina yakınlarında bir çıkarma yapılmadığı önemli bir sorudur. Bu durum, Eretria'ya yeterince yakın, çıkarma için uygun bir kumsal, doğrudan Atina üzerine yürünebileceği gibi Atina köylerinin basılıp yağmalanabilecek olması gibi nedenlerle açıklanmaktadır. Ayrıca Hippias'ın bölgede desteği ve etkisi olduğu da anlaşılmaktadır. Diğer yandan Atina Ordusu'nu kentten uzaklatırmakla, yandaşlarının iktidarı ele geçirmelerinin kolaylaşacağını düşünülmüş olduğu ileri sürülmektedir. Dahası doğrudan kente karşı girişilecek bir saldırı, bu güçleri de karşılarına almak olacaktı. Atina kuvvetlerinin kent dışına çıkmaya zorlanmasında bir diğer beklenti de, kent surlarına saldırmak yerine açık alanda bir muharebeye girmek olmalıdır. Çünkü Pers Ordusu'nun elinde etkili kuşatma silahları yoktu.
Atina Tarafı
Atina - Platea Ordusu, Kallimakhos'un komutası altında Maraton Ovası'na yürümüş ve Pers Ordusu'nun Yunanistan anakarası içlerine doğru ilerlemesini engellemek için ovanın Atina yönündeki iki çıkışını, bir Pers ileri hareketinden önce tutmuştur. Ordu kent dışına çıkmadan önce Atina'nın en ünlü atleti Pheidippides, (bazı kaynaklarda Philippides olarak da geçer) Sparta Ordusu'nun yardım için gelmesini istemek üzere Sparta'ya gönderilmiştir. Sparta dışında diğer Grek kent devletleri Atina'ya yardım konusundan geri durmaktaydılar. Ne var ki Pheidippides Sparta'ya ulaştığında, Sparta'nın önemli bir ulusal festivali olan Carneia sırasıydı. Ona, Sparta Ordusu'nun kutsal barış dönemi olan o günlerde savaşa gidemeyeceği anlatıldı. Sparta geleneklerine göre ancak bir sonraki dolunayın doğuşundan sonra savaşa izin vardı.* Philippides, gittiğinin üçüncü günü, yaklaşık 450 km. mesafe kat ederek geri dönmüş, bunları anlatmış ve Sparta takviye kuvvetinin mümkün olan en kısa sürede yardıma geleceğini bildirmiştir. Bu durumda Atina'nın takviye alması için en azından on gün geçmesi gerekmektedir. Herodot'un verdiği bu bilgiden yola çıkan astronomlar, Sparta Ordusu'nun yola çıkabileceği tarihi hesaplamışlardır. Bu tarih, gerçekte savaşın olduğu 12 Ağustos günüdür. Sürenin sonuna kadar Atina kuvvetleri geçidi tutmak, dayanmak zorundaydılar. Gerek Atina halkının, gerekse askerlerin moralini oldukça yükselten bir gelişme ise, Boeotia'dan küçük bir kent devleti olan Platea'nın 1.000 hoplitten oluşan bir kuvveti Atina'ya göndermiş olmasıydı. Platea, kısa bir süre önce komşu kent devleti Tebai'nin baskısı altında Atina'dan yardım istemişti ve bağımsızlığını bir bakıma Atina'dan gelen bu kuvvette borçluydu. Platea kuvvetleri, Atina komutanlığının muharebeyi erteleme kararından sonra bölgeye ulaşmıştır.Pers ve Atina orduları Maraton Ovası'nda kamp kurup beş gün boyunca hareketsiz kaldılar. Atina kampının kanatlarından biri (sağ kanat) ovanın kuzeydekine göre daha küçük olan bataklığa oldukça yakındı., diğeri ise ağaç kazıklardan oluşan bir setle korunmuştur. Bu şekilde savaşsız geçen her gün, bir bakıma Sparta desteğini yakınlaştırıyordu ve Atina kuvvetlerinin lehineydi.
Atina Ordusu'nda, Atina'daki on kabilenin her birinden seçilmiş, kendi kabilesinden askerleri yöneten, eşit yetkilerle donatılmış on general vardır. Bu generaller kuşkusuz ki aynı zamanda seçmenleri olan askerleriin güvenini kaybetmeyi göze alamazlardı. Herodot ordunun komutasının, her gün için dönüşümlü olarak üstlenildiğini ileri sürmektedir.
On generalden biri olan Miltiades de ordudadır.[64] Miltiades, Persler'in savaş taktikleri konusunda en deneyimli sayılan generaldir. Her şey bir yana, I. Darius'un ordusunda İskit Seferi sırasında MÖ 513'de subay olarak bulunmuştur. Kuşkusuz Pers Ordusu'nda hizmet gördüğü süre içinde onların savaş tarzı konusunda paha biçilmez bir deneyim birikimine sahip olmuştur. Diğer yandan İyon Ayaklanması sırasında Pers kuvvetlerine karşı savaşmış, önemli bir rol üstlenmiştir.
On General ve Kallimakhos'tan oluşan Atina savaş konseyi, bir strateji belirlemekte zorlanmıştır. Ordudaki Kallimakhos dışındaki on generalin oyları eşit olarak bölünmüştü. Karar, generallerle eşit oy hakkına sahip olan Kallimakhos'un oyuna kalmıştı. Beş general, Pers kuvvetlerinin sayı üstünlüğünden etkilenerek saldırıya geçmekten kaçınmakta iken, diğer beş general derhal saldırıya geçilmesi görüşündedir. Miltiades de saldırı yanlısı olan grup içindedir. Bu durumda karar, General Kallimakhos'un oyuna kalmıştır. Miltiades, Kallimakhos karşısında savaştan yana olmayı ateşli bir şekilde savundu ve ikna olan Kallimakhos, savaş lehinde oy kullandı. Bunun üzerine Miltiades ordu komutanı atandı.
Ordunun bir üst komutanı olmasına karşın asıl komuta gücü böylece Pers savaş taktikleri konusunda hepsinden daha deneyimli olduğu bilinen Miltiades'in elindedir. Muhtemelen bu yüzden Herodot, savaştan yana olan her bir generalin komuta günlerinde dahi Miltiades'e tabi olduğunu belirtmektedir. Herodot'un yazdıklarına göre, Miltiades, Sparta Ordusu'nun yardıma geleceğini bildiği halde buna rağmen saldırmaktan yanaydı, fakat saldırı emri vermeyi, kendi komuta gününe ertelemeyi tercih etmiştir. Bu anlatım tartışmalı bulunmaktadır. Her şeyden önce Atina - Platea Ordusu'nun Sparta Ordusu gelmeden önce saldırıya geçmesinde kazanım görece sınırlı olacaktır. Diğer yandan komuta yetkisinin dönüşümlü olarak geçtiği yönünde herhangi bir destekleyici kanıt yoktur. Atina - Platea Ordusu'nun Maraton Ovası'na gelişiyle muharebe arasında günler geçmiş olmasına bir açıklama getirmeye çalışan Herodot'un, Miltiades'in taarruza eğilimli olduğunu açıkça bildiği için, gecikmeyi bu durumla açıklamaya yönelmiş olması mümkündür. Diğer yandan Miltiades'in saldırıdan yana olması anlaşılabilir, Gelibolu Yarımadası'ndaki krallığından MÖ 494 yılında Pers baskısıyla çekilmek zorunda kalmıştır. Miltiades'in derhal savaş kararı almamasıyla ilgili bir başka yaklaşım, bir kıskançlığa yol açmamak için komuta yetkisinin kendisine geleceği günü beklemek istediği şeklindedir.
Diğer yandan Heodot, Pers ordusunun Aleian Ovası'nda toplanıp gemilere alındığını yazmaktadır. Donanma, Batı Anadolu kıyıları boyunca kuzeye hareket etmemiş, Sisam'a uğradıktan sonra Kiklad Adaları yönüne döndüler. Buradan Nakşa Adası'na yöneldiler. Dağlara çekilen Nakşa halkı ele geçirildi, kentleri yakıldı. Ardından yeniden donanmaya alınan Pers ordusu Delos yönünde harekete geçmiştir.
Muharebenin Tarihi
Herodot tarihleri, her Yunan kent devletinin farklı bir varyantını kullandığı Ay-Güneş Takvimi'ne göre vermektedir. Astronomik hesaplamalar, ileriye doğru yapılarak günümüz takvimine göre uyarlanabilir ve kesin sonuca ulaştırır. Philipp August Böckh, 1855'te muharebenin MÖ 12 Eylül 490 yılında gerçekleştiğini hesaplamıştır. Bu tarih genel kabul gören tarihtir. Ancak bu, Sparta festivaline dayanılarak çıkarılan bir tarihtir ve muhtemelen Sparta takvimi Atina takviminden bir ay geridir. Bu durumda muharebenin MÖ 12 Ağustos 490 tarihinde gerçekleştiği söylenebilir.
Kuvvetler
Atina
Herodot Atina - Platea Ordusu'nun mevcudu hakkında bir bilgi vermemektedir. Diğer yandan Romalı biyografi yazarı Cornelius Nepos, coğrafyacı Pausanias ve Plutarkhos, Atina - Platea Ordusu için 9 bin, Platea takviyesi için ise bin rakamını verir. Junianus Justinus ise Atina - Platea Ordusu'nu onbin, Platea kuvvetini de bin olarak verir. Günümüz tarihçilerin çoğunluğu tarafından bu rakamlar makul kabul edilmektedir. Bu durumda söz konusu takviyeyle birlikte Atina – Plate kuvvetleri 10 – 11 bin kişilik ağır piyadeden oluşan disiplinli bir güç haline gelmiştir. Bu çağda hoplitler, önden bağlanan, köprücük kemikleri boyunca yayılan omuz batları olan tek parça, deriden, demir pullarla kaplı bir göğüs zırhı kuşanırdı. Göğüs zırhı kabaca 22 – 27 kg. olurdu. Diz ve ayak bileği arası bronz bir baldır zırhıyla korunurdu. Çeneyi ve burun kemerini de koruyan bir tolga, zırhı tamamlardı. Kullanılan kalkan, 80 – 100 cm. çapında, tahtadan, tunç kaplı büyük ve yuvarlak bir kalkandır. Bu haliyle çeneden dize kadar koruma sağlar ve ağırlığı 8 – 15 kg. arasında değişebilir. Uzun bir mızrak (2 – 3 metre) ve omuza asılan kılıç (60 cm. kadar), silahları tamamlar.Ağır zırhlı hoplitlere ilaveten muhtemelen önemli bir sayıda hafif silahlı asker de kampa gelmişti. Bunlar, ağır silahlara sahip olamayan yoksul vatandaşlardı ve cirit, pala gibi hafif silahlar kuşanmışlardı. Ayrıca bu şekilde silahlandırılmış bir kısım kölenin onlara katıldığı anlaşılmaktadır. Pausanias, askeri hizmet karşılığında özgürlükleri geri verilen kölelerin adlarını savaşla ilgili antıta belirtmiştir.
Pers Gemileri |
Pers
Herodot'a göre I. Darius tarafından gönderilen filo 600 triremeden oluşan bir filodur. Ayrıca atlar için haraca bağlanmış ülkelerde bir önceki yıl yaptırılmış nakliye gemileri de donanmaya katılmıştır. Buna karşın Pers Ordusu'ndaki asker mevcudu hakkında bir rakam vermemektedir. Sadece "iyi düzenlenmiş büyük sayıda piyade" diye yazmaktadır. Diğer antik kaynaklardan, aşağı yukarı çağdaş olan Simonides Pers sefer kuvvetinin 200 bin olarak vermektedir. Daha geç tarihlerde yaşamış olan Cornelius Nepos, 200 bin piyade ve 10 bin süvariden oluşan kuvvetin sadece 100 bininin muharebeye katıldığını, kalan kuvvetlerin Atina yakınlarında karaya çıkartılmak üzere gemilere alındığını yazmaktadır. Plutarkhos ve Pausanias ile Suda 300 bin rakamını vermektedir. Platon ve Lysias 500 bin, Junianus Justinus ise 600 bin olarak belirtmektedir. Günümüz tarihçilerinin kabul ettiği rakamlar piyade için 20 bin ile 100 bin arasında, geniş bir aralığa yayılmaktadır. Muhtemelen 25 bin uzlaşılacak bir rakamdır. Süvari için ise fazla fikir ayrılığı olmayıp bin rakamı esas alınır.Trireme |
Taktik ve Stratejik Yaklaşımlar
Stratejik bir bakış açısından bakıldığında Atina - Platea Ordusu'nun Maraton'da bazı dezavantajları vardır. Atina'nın Pers kuvvetleriyle bir muharebeyi göze alabilmesi için, mümkün olan tüm hoplitleri silâhaltına alması gerekiyordu. Bu durumda bile Pers Ordusu bire iki sayı üstünlüğüne sahip olacaktı. Ayrıca böylesi bir orduyu donatmak Atina'nın neredeyse tüm kaynaklarını tüketmişti. Dahası bu ordu, Pers Ordusu'nu çıkarma yapacağı sahilde tespit etmek için, Atina'dan ayrılmış, ileri sürülmüştü. Pers kuvvetlerinin bu ordunun geri hattına yapacağı bir manevra, Atina ile bağlantısını kesecektir ve kente yönelik doğrudan bir saldırıya karşı kent savunmasız kalacaktır. Diğer yandan Maraton'da uğranılacak bir yenilgi, Atina'nın başkaca kuvveti olmadığı için kesin bir yenilgi olacaktır. Diğer ifadeyle Atina tüm kuvvetlerini savaşa sürmüştür ve elinde ihtiyat kuvveti yoktur. Bu yüzden Atina stratejisi, Pers Ordusu'nu Maraton Ovası'nda hareketsiz ve etkisiz kılmaktı. Ancak Atina'nın bu dezavantajlı durumu, bazı avantajlarla dengelenir gibi görünmektedir. Her şeyden önce Atina - Platea Ordusu'nun Pers kuvvetlerini Maraton Ovası'nda sabitlemeyi başardığı sürece muharebeye girmek gibi bir zorunluluğu yoktur. Bu durumda zaman lehlerine işlemektedir. Her geçen gün Sparta Ordusu'nun Maraton'a yürüyüşe geçeceği tarihi yaklaştırmaktadır. Bir yandan saldırıyla her şeyi kaybedebilecek olmak, diğer yandan saldırmamakla daha kazançlı olmak sonucu Atina - Platea Ordusu savunmada kalmayı tercih etmiştir. Taktik açıdan falanks, süvari saldırıları karşısında savunmasızdı ve karşılarında azımsanamayacak bir Pers süvari kuvveti vardı. Böylesi bir süvari kuvvetinin varlığı karşısında saldırı, daha da riskli bir durum göstermektedir. Dolayısıyla bu durum da Atina kuvvetlerinin savunmada kalma stratejisinde etkili olmuştur. Gerçekte bu durum bir avantaj olmaktan çok da uzaktır. Atina kuvvetleri saldırmayabilir ama Pers komutanlığı her an bir saldırı kararı alabilir. Esasen Atina komutanlığının asıl sorunu güçlü Pers süvarisidir. Tüm ovayı boydan boya örtecek kadar piyade hattı yoktur. Bu durumda saldırı sırasında kanatlardan sarkabilecek Pers okçu süvarisi, Atina - Platea Ordusu'na geriden taarruz edebilecektir.Diğer yandan Pers stratejisi de muhtemelen taktik yaklaşımlarla belirlenmiştir. Pers piyadesi hafif zırhlıydı ve hoplitler karşısında zayıf kalıyordu. Nitekim daha sonraki tarihlerde gerçekleşen Termopylae Muharebesi ve Platea Muharebesi bu durumu açıkça göstermiştir. Atina - Platea Ordusu savunma pozisyonunda kalırken Pers Komutanlığının hareketsizliği, muhtemelen doğrudan muharebeye girmekteki isteksizliğe dayanıyor gibi görünmektedir. Ancak İngiliz askeri tarihçi Liddell Hart'a göre Pers Komutanlığı'nın stratejisinin ilk safhası Atina Ordusu'nu kentten yeterince uzak bir bölgeye çekmekti ki, bu amaca ulaşmışlardı. Stratejinin ikinci safhası, Maraton Ovası'nda bir örtme kuvveti bırakarak ordunun kalanını Faleron Koyu'nda karaya çıkarmak ve savunmasız Atina'ya saldırmaktı. Herodot'un Alkmaionid ailesinin Pers Donanması'na kalkanla işaret vermesi ile ilgili söylentiden bahsetmesi ise bu yaklaşımı destekler görünmektedir. Her ne kadar Pers stratejisi son derece incelikli bir stratejiyse de çeşitli nedenlerle yanlış uygulanması başarısızlığa yol açmıştır.
Muharebe
Ordunun komutası kendisine verilmiş olan Miltiades, Pers Komutanlığı'nın saldırıya geçmeyeceğini, donanmadaki geri kalan esas birlikteriyle Atina'ya saldıracağını düşünmüş olmalıdır. Bu durumda Pers Ordusu'nun Atina'ya saldırmasını engellemek için tek şansının kısa süre içinde Maraton Ovası'nda saldırıya geçmek olduğuna karar vermiştir. Maraton Ovası'ndaki Pers örtme kuvvetine saldırarak imha edecek, yeniden çıkarma yapılması ihtimaline karşı kendi örtme kuvvetini geride bırakarak hızla Atina'ya dönecektir. Derhal savaş konseyini topladı ve durumu, derhal saldırıya geçilmesinin zorunlu olduğu şeklinde koydu. Kallimakhos'un desteğiyle şafakta saldırmaya karar verildi. Bunun üzerine sadece hoplitlerden oluşan savaş hatları toplanmaya başlamıştır. Grek savaş geleneğine uygun olarak dövüş sırasında dayanışmayı ve birbirini kollamayı güçlendirmek için, her kabileden savaşçılar bir araya geldiler, komşu komşunun yanına, arkadaş arkadaşının yanına, herkes birlikte dövüşeceği adamı seçti, gitti yanında durdu. Birliklere komuta etmek konusunda ise, Themistokles ve Aristides merkez kesime, Callimakhos sağ kanada ve en solda yer alan Platealılar'a komuta edecektir.
Miltiades, merkezdeki kabile komutanları Themistokles ve Aristides'e derinlikte dört hat oluşturmalarını, onların kanatlarında yer alan diğer kuvvetlere ise sekiz hat oluşturmalarını emretmiştir. Herodot, hatları Pers hatları kadar uzun olduğu için merkezin zayıf olduğunu, sadece "birkaç hat derinlik" verildiğini, ancak kanatların güçlendirildiğini yazmaktadır. Günümüzde bazı tarihçiler bu tertiplenmenin ordunun, Pers kuvvetlerini ikili kıskaç hareketiyle kuşatmasını sağlamak için planlanmış bir tertiplenme olduğu görüşünü ileri sürmüştür. Ancak bu yaklaşıma, esasen Greklerin sahip olmadıkları bir eğitim düzeyini varsaydığı için karşı çıkılmışdır. Gerçekten Grek savaşlarında bu tarz bir taktik düşünüşe ilişkin MÖ 371 yılındaki Leuctra Muharebesi'ne kadar çok az kanıt vardır. Bu açıdan, bu taktik düzenlemenin son anda karar verilip uygulanması olasıdır. Böylece Atina muharebe hattı, Pers hatları boyunca yayıldı ve bu yolla kanatlardan kuşatmaya olanağı sağlandı. Gerçekte esasen standart falanks (lochos) sekiz hat derinlikte tertiplenmiştir. Miltiades kanatları güçlendirmiş değil, merkezi inceltmiştir. Bunu da kanatlardan kuşatmayı sağlamak için değil, tersine ciddi biçimde endişe duyduğu kendi birliklerinin kanatlardan kuşatılmasını önlemek için yapmıştır ve hatlarını, Pers hatlarını karşılayacak şekilde, Pers hatlarıyla eş genişliğe getirmek üzere yaymıştır. Bu ise çaresiz merkezden adam alınarak yapılmıştır. Ancak hatlarını yaymak için sadece merkezden adam çekmesi, kanatlarda derinliği azaltmaması, esas darbeyi kanatlarda planlamış oluğuna işaret etmektedir.
Muharebe öncesinde iki ordu arasındaki mesafe Herodot'un ifadesiyle sekiz stadion, yaklaşık 1,5 km. kadardı. Normalde falanks, düşman hatarına ağır ve temkinli bir yürüyüşle yaklaşır. Fakat Miltiades koşarak ya da hızlı bir yürüyüşle yaklaşılmasını emretmiştir. Nitekim Herodot, Atinalıların iki ordu arasındaki mesafeyi, geleneksel savaş çığlıklarını (Eleleu) atarak koştuklarını dolaylı olarak ifade etmiştir. Ancak tüm mesafenin koşularak aşılmış olduğu pek makul kabul edilemez. Hoplitlerin tüm ağır zırlar altında uzunca bir mesafeyi koşmaları hiç de kolay değildir. Daha makul olanı, Pers okçusunun menzili olan 200 metre yaklaşana kadar yaklaşma yürüyüşü yaptıklarını, bu mesafeden itibaren koştuklarını kabul etmektir. Herodot, düşman hatlarına koşarak yaklaşmak şeklindeki bu saldırı tarzının Grekler tarafından ilk kez uygulandığını ileri sürmektedir. Neden olarak da, ilk kez çok sayıda okçu bulunduran bir düşman kuvvetiyle karşılaşıyor olması gösterilir. Grek savaş tarzında da son derece istisnai bir saldırı tarzıdır. Daha öncesinde Pers savaş taktikleri konusunda deneyimli Miltiades Pers okçusunun atışları altında geçecek süreyi olabildiğince kısaltmak için bu planlamayı yapmıştır. Diğer yandan Pers süvarisi eğer yakındaysa, gemilerde ya da ovanın uzak kuzey kesiminde otlamada, koşumların takılması, silahlanılması, at binilmesi ve saldırı düzeni alıp karşı taarruza geçilmesi için olabildiğince az zaman bırakmak istemiş olmalıdır.
Atina kuvvetleri muharebe düzeni alınca bir kaynağa göre Miltiades şafakta basit bir komutla saldırıyı başlatmıştır. Hoplitler, yağmur gibi yağan Pers okları zırhları üzerinde çın çın öterken, günümüzdeki topçu baraj ateşi altında ilerleyen piyade gibi, ama etkilenmeksizin ilerlediler. Göğüs göğüse gelindiği ilk anlarda da uzun mızraklarını, Pers silahlarının etki alanı ötesinde kullanbilmenin avantajından fazlasıyla yararlandılar. Görece daha kısa Pers mızrak ve palaları Grek savaşçıları için sınırlı ölçüde tehlike oluşturmuştur. Phalanksın Pers hatlarına ilk çarpışında, ön sıradaki birçok Pers askeri yere serilmiştir. İlk hoplit sırasındakilerin bazılarının mızraklarının kırılması da, falanks saldırılarında sıradan bir durumdur. Diğer taraftan bakıldığında bu saldırı tarzı Pers Ordusu için tam anlamıyla beklenmedik bir saldırıdır. Atina kuvvetlerinin okçu ve süvari birlikleri olmadan, üstelik sayıları azken ileri doğru koşuya kalkmaları, Perslerin gözünde, ölümcül olabilecek derecede çılgıncaydı. Sayıları azdı ve ne okçuları ne de süvarileri vardı.
Atinalılar ve Platelılar, tolgaların, zırhların ve geniş kalkanların pek çoğunu koruduğu ok yağmurunu geçip Pers hatlarına saldırdılar. Pers saflarında ise, Atinalıların ok yağmurundan etkilenmeden, saldırı hızından bir şey kaybetmeden üzerlerine gelmesiyle bir panik ortaya çıkmıştır. Bu paniğin etkisi safların dağılmasına yol açmıştır. Atina kanat kuvvetleri, Pers kanatlarının geriye doğru baskılayarak hızla ilerledi ve zayıf Atina merkezi karşısında daha rahat tutunan Pers merkezini sarmaya başladı. Esasen zayıf bırakılan Grek merkezi, önce direnen daha sonra yüklenen Pers ve Saka askerleri tarafından geri atılmaya başlanmıştır. Aristides ve Themistokles'in askerleri ovadan gerideki vadiye doğru itildiler. Herodot'un anlatımıyla,
« … Bu Makedon Ovası'nda çatışma uzun sürdü, safların merkezinde üstünlük barbarlardaydı, orayı Perslerin kendileri ve Sakalar tutuyordu, bu noktada zafer barbarlardaydı, düşmanı geri atmışlardı ve içeriye doğru kovalamaya başlamışlardı. Ama iki kanatta zafer Atinalılar'la Plataialılar'daydı. Düşmanı yenmişlerdi ve onu bozgun halinde kaçmaya bırakmışlar, iki kanat birleşerek, merkezi çökertmiş olan düşmana karşı savaşa girmişlerdi, ve zafer Atinalılar'da kaldı »
Bu arada Kallimakhus'un komutasındaki sağ kanat birlikleriyle yine onun komutasında sol kanat ucunda çarpışan Platea askerleri, kaçan Persleri izlemek yerine çark ederek iki kanattan hareketle Pers merkezinin gerisine sarkmışar ve saldırmışlardır. Kanatlardaki Atina ve Platea birliklerinin Pers merkezi üzerine kapanmaya başladığını gören Miltiades, merkeze müdahale etmiştir. Themistokles ve Aristides adamlarını canlandırıp çark ettirerek tüm güçleriyle Pers ve Saka askerlerine saldırdılar. Bunun üzerine Pers merkezi de çözülmüş, gemiler yönünde kaçmaya başlamıştır. Bölgeyi tanımayan bazı Pers askerleri ise bataklık yönünde kaçtılar ve az ya da çok sayıda Pers askeri bu bataklık bölgede boğuldu. Boğulmayıp bataklık alan kıyılarında dövüşmeye devam edenlerin ise gemiler yönünde çekilme yönü kesilmişti ve Grek savaşçılar tarafından, hiç acele edilmeksizin çevrilip öldürüldüler. Gemilere doğru kaçan Pers askerlerini izleyen Grekler, sahile çekili gemileri ele geçirip ateşe vermek için çabaladılar. Pers Donanması'nın gemilerinden çok büyük çoğunluğu zamanında askeri alıp açılmayı başarsa da yedi Pers gemisini ele geçirmiştir.
Gemiler dışında, Plutarkhos büyük miktarda altın ve diğer malzemeyle tutsak ele geçirildiğini yazmaktadır. Bu ifade, muharebe alanında Pers süvarisi olmadığına bir delil olarak kabul edilebilir. Eğer olsaydı ganimetler arasında atlar da sayılacaktı.
Kayıplar
Grekler yönünden kayıpların en önemli kısmı muharebenin bu anlarında verilmiştir. Atina için en büyük kayıp Kallimakhos'tur. Bir general daha bu çatışmalarda ölmüştür, Stesilaüs.
Herodot'a göre Atinalılar savaş alanında 6.400 Pers cesedi saymışlardır. Savaş alanı dışında, bataklıkta kaç Pers askerinin boğulduğu bilinmemektedir. Sahilde ele geçirilip yakılan Pers gemileri için Herodot'un verdiği rakam yedidir. Atina kayıpları 192'dır, Herodot Platea kayıpları konusunda herhangi bir rakam vermez. Yine Herodot'a göre Grek kayıplarının büyük kısmı, Pers karşı saldırısıyla geri atıldığı merkez kesimde olmuştur.
Yunan askerlerine ait olduğu düşünülen bir tümülüs |
General Datis konusunda karmaşık bir durum vardır. Knidoslu tarihçi ve hekim Ctesias, General Datis'in muharebe alanında öldürüldüğünü, Atinalılar'ın cesedini geri vermeyi redettiklerini yazmaktadır. Oysa Herodot muharebeden sağ olarak kurtulduğunu yazmaktadır. Ctesias'ın Herodot'a oranla daha az güvenilebilir bir kaynak olduğu kabul edilebilir. Datis'in iki oğlunun, Harmamithres ve Tithaeus'un Yunanistan'a İkinci Pers Saldırısı sırasında I. Serhas'ın ordusunda süvari komutanı olarak görev yapmış olmaları da dikkate değerdir.
Atina Yürüyüşü
Herodot, muharebeden hemen sonra Pers Donanması'nın Eretrialı tutsakları bıraktıkları adaya uğrayıp bunları aldıktan sonra Attika'yı dolanarak Atina'ya yöneldiğini belirtmektedir. Atina komutanlığı kentlerinin ciddi biçimde tehdit altında olduğunu anlayarak hızla Atina'ya geri dönme emri vermişdir. Bununla birlikte Atina hattının merkezini tutmuş olan iki kabileye bağlı askerler, Aristides komutasında Maraton Ovası'nda kalmıştır.
İster muharebeden hemen önce, ister hemen sonra olsun, Pers Donanması'nın Faleron Koyu'na yönelmesi Pers Komutanlığı elinde Atina'ya taarruz etmek için yeterince asker olduğunu göstermektedir. Eğer Grek kuvvetlerinin Maraton Ovası'nda çarpıştıkları, geride bırakılan Pers tespit kuvvetiyse, böyle olması gerekir. Zaten muharebeye katılan Pers askerlerinin büyük bölümünün muharebe alanından geri çekildiği, gemilere alındığı biliniyor. Bu gemiler de Faleron'a yelken açmıştır. Bu durumda Atina, Maraton Muharebesi'ni kazanmış olsa da Pers Seferi sona ermiş değildir. Pers Seferi'ni sona erdiren Atina - Platea Ordusu'nun büyük kısmının General Miltiades'in emriyle Atina'ya geri dönüşe geçmesidir. Atina kuvvetleri, gece boyunca da sürdürdükleri zorlu bir yürüyüşün ardından Atina'ya ertesi günün sabahında ulaşmış, Atina dışındaki tepelerde toplanmışlardı. Pers Donanması da Atina'ya en yakın sahil ve kentin ana limanının yer aldığı Faleron Koyu'na sabah saatlerinde ulaşmışlardır. Kente karşı artık baskın tarzı bir saldırı yapma olanağının kalmadığını, mümkün olabilecek son fırsatın da kaçırıldığını, üsttelik kentteki Hippias yanlısı kesimlerin ağır davrandığını gören Pers Komutanlığı, Yunanistan Seferi'ne son vererek Donanma'nın Batı Anadolu kıyılarına dönmesi için emir vermiştir.
Herodot bu olayla ilgili olarak bir söylentiden söz etmektedir. Bu söylentiye göre, bu Pers manevrası, Atina'nın önde gelen bir aristokrat ailesi olan Alcmaeonid ailesiyle birlikte planlanmıştı ve muharebeden önce bir kalkanla işaret verilmişti. Herodot'un bu aktarımıyla ilgili çeşitli yaklaşımlar ileri sürülmüş olmakla birlikte, böyle bir olayın gerçek olup olmadığına karar vermek olanaksızdır. Dahası, "kalkan sinyali" ile neyin kastedildiği de açık değildir.
Maraton Muharebesi'nin ertesi günü iki bin kişilik Sparta Ordusu, sadece üç günde (220 km.lik mesafeyi yürüyerek) Atina'ya ulaşmıştır. Herodot'a göre, Pers ölülerini görmeye o kadar hevesliydiler ki yürüyüşe devam edip Maraton Ovası'na geldiler. Muharebe alanını dolaşan Spartalılar, bunun büyük bir zafer olduğu konusunda Atinalıları övdüler.
Karanlık Noktalar
İlk karanlık nokta, neden beş gün boyunca taraflardan en azından birinin saldırıya geçme kararı almadığı, daha açık ifadeyle muharebe alanında neden kesin sonuç aramadığıdır. Bu gecikmenin gerçek nedeni basitçe, muhtemelen her iki tarafın da çatışmaya girme riskini almak konusunda isteksiz olmalarıydı. Fakat bu durumda, her iki taraf da çatışmayı riskli görüyorsa, sonuçta neden muharebeye girdikleri sorusunu açıklama gerektiren bir konudur. Herodot çok açık olarak Atina kuvvetlerinin saldırıya geçtiğini kaydetmektedir. Bu bilgi diğer kaynaklarca da desteklenmektedir. Fakat neden Sparta Ordusu'nun gelmesinden önce saldırıya geçtikleri konusu tarihi kaynaklarda açık değildir. Bu durumu açıklamaya yönelen iki yaklaşım vardır. Bir açıklama Pers süvarisinin herhangi bir nedenle Maraton Ovası'ndan ayrıldığı, bunu fark eden Atinalıların, bu durumdan bir fırsat olarak yararlanmak istemeleridir. Bu yaklaşım, bir Bizans sözlüğü olan Suda'da bir kayıtta yer aldığı gibi, Herodot'un muharebe anıyla ilgili yazdıkları arasında Pers süvarisiyle ilgili hiçbir kayıt olmamasında dayanmaktadır.
Pers kuvvetlerinin süvari olmadan muharebeye girmesi konusu, Suda'da şöyle anlatılır. General Datis muharebeye girmekten vazgeçip ovayı tahliye etmeye karar verdiğinde İyonlar ağaçlara çıkıp Pers süvarisinin bölgede olmadığı mesajını Atinalılara iletti. Miltiades bu bilgiyi alınca saldırıya geçti ve sonuçta muharebeyi kazandı. Bu yaklaşıma bağlı farklı çeşitlemeler ortaya atılmıştır. Bunlar içinde en genel kabul göreni, Pers süvarisinin, Atina yakınlarında karaya çıkarılarak Atina – Platea Ordusu'na geriden saldırmak üzere gemilere bindirildiği ve bunun dışındaki Pers kuvvetlerinin, Atina - Platea Ordusu'nu bağlamak üzere Maraton Ovası'nda kaldığı yönündedir. Bu yaklaşım, Pers kuvvetlerinin, muharebenin hemen ardından doğrudan Atina'ya bir saldırı düzenlemek üzere gemilere alındı şeklindeki Herodot'un açıklamasına esinlenmiş olabilir.
Beş günün sonunda neden saldırıya geçildiğini açıklamaya çalışan ikinci yaklaşım ise basittir, önce Pers kuvvetlerinin saldırıya geçtiği ya da saldırı hazırlığı içinde olduğu şeklindedir.
Sonuçta muharebeyi tetikleyen olay her ne ise, taktik ya da stratejik dengeyi, Atina komutanlığının Pers kuvvetlerine saldırma kararı vermesine yol açacak şekilde değiştirmiştir. Atina komutanlığının saldırı kararı vermesi eğer Pers süvarilerinin gemilere alınması ise, bu durumda süvari tarafından kanatlardan kuşatılma tehdidi ortadan kalktığı için saldırıya geçmek duruma uygun bir taktik haline gelmiştir. Gerçekten de, sol kanatları ovaya açıkken bir Pers süvari saldırısını hesaba katmadan saldırıya geçmiş olmaları, günümüz tarihçilerinin üzerinde durdukları bir "gizem"dir. Herodot, Grek taarruzunun çok hızlı olduğunu yazmaktadır. Öte yandan muharebenin uzun sürdüğünü de belirtmektedir. Bu uzun sürme, iki saatten fazla bir süre olarak düşünülebilir. Bu konuda, Miltiades'in biyografisini kaleme almış olan Cornelius Nepos'un çalışması ve Suda'ya başvurulabilir. Bu kaynaklarda Pers süvarisinin o sırada Maraton Ovası'nda olmadığı belirtilmektedir. Bu konuda en makul açıklama, Datis ve Artaphernes'in beklemekle sonuç alınamayacağını düşünerek süvariyi, Atina'nın ana limanının yer aldığı Faleron Koyu'na çıkarmak ve Atina'ya saldırtmak için gemilere alınma emri vermiş olmalarıdır. Bu gerçek ise Atina - Platea Ordusu Pers Ordusu'na değil, Maraton Ovası'nda bırakılan ardçı birliğe saldırmış olmaktadır.
Muharebe Sonrası
Bu yenilgiye karşın I. Darius, Yunanistan'a boyun eğdirme amacından vazgeçmedi ve yeniden büyük bir ordu hazırlıklarına girişti. Ancak MÖ 486 yılında Mısır, Pers hakimiyetine karşı ayaklanınca Yunanistan seferi belirsiz bir süre için ertelenmek zorunda kalındı. Fakat Darius Mısır Seferi sırasında öldü. Yerine Pers Tahtı'na oğlu Serhas geçti. Serhas Mısır İsyanı'nı bastırdıktan sonra babasının yarım bıraktığı Yunanistan Seferi için ordu düzenleme hazırlıklarını hızla ilerletmiştir. Hazırlıkların sonunda Yunanistan'a İkinci Pers Saldırısı MÖ 480 yılında başladı. Pers kuvvetleri başlarda Termopylae Muharebesi ve Artemision Deniz Muharebesi'nde zafer kazandılar. Ancak Salamis Deniz Muharebesi'nde uğradıkları yenilgi de savaşın dönüm noktası olmuştur. Ertesi yıl Platea Muharebesi'nde uğradıkları yenilgi, Yunanistan'a İkinci Pers Saldırısı'nın sonu olmuştur.
Önemi
Atina'nın Pers Ordusu karşısında hiçbir pazarlık gücünün olmadığı açıktır. Dahası önemli stratejik dezavantajları vardır. Buna karşın Atina Ordusu, bir imparatoluk ordusu karşısına çıkmış, ona beş gün boyunca muharebe alanında kalarak meydan okumuş ve bu imparatorluk ordusunu kesin sonuçlu bir muharebede bozguna uğratabilmiştir. Bütün bünlar tümüyle Atina ordusu'ndaki üstün liderliğe dayanan sonuçlardır. Diğer yandan Pers yenilgisi de ancak başarısız bir liderliğin sonucu olabilir.
Maraton'daki yenilgi Pers İmparatorluğu'nun devasa kaynakları için çok ağır bir yük sayılmazdı. Diğer yandan Grek dünyası açısından çok önemli bir zaferdi. Yunanlar ilk kez Pers askeri gücü karşısında başarılı olmuşlardır. Zafer, Pers gücünün yenilmez olmadığını ortaya koymuştu ve boyun eğmek yerine direnmenin mümkün olduğunu göstermişti.
Bu dönüm noktasında genç Atina Demokrasisi'nde bir kendine güven duygusu ve inancı gelişmeye başlamış, birlik olmak ve kendi güçlerine güvenmekle güçlü olunabileceği görülmüştür. Bu bağlamda Maraton Muharebesi esasen Atina'nın altın çağının başlangıcını işaret etmektedir. Bu açılım aslında tüm Yunanistan için geçerliydi. Bu zaferin sağladığı gelişmelerle Yunanistan, sonraki üç yüz yıl boyunca Batı Kültürü'nün doğuşuna sahne olmuştur. John Stuart Mill'in ünlü görüşüyle "İngiliz Tarihi yönünden, Maraton Muharebesi Hastings Muharebesi'nden dahi daha önemlidir."
Askeri olarak muharebenin sonucu, falanks düzenindeki hoplitlerin askeri yeteneğini çok açık bir biçimde ortaya koymuştur. Bu savaş tarzı Grek kent devletleri arasındaki savaşlar sırasında geliştirilmişti. Tarafların tümüyle aynı savaş tarzını kullanmış olmalarından, hoplitlerin falanks düzeninin avantaj ve dezavantajları ortaya çıkmamıştı. Maraton Muharebesi bu savaş tarzının ilk kez hafif zırhlı birliklerle karşılaşmasıydı ve hoplitlerin ne denli etkili olduğunu göstermiştir. Yine de falanks düzeni süvari karşısında zayıftı. Bu yüzden Grek kuvvetleri Platea Muharebesi'nde Pers süvarisine karşı son derece dikkatli olmak zorunda kalmıştır. Fakat uygun şartlarda ve biçimde kullanıldığında halen oldukça etkili bir muharebe tertiplenmesi olduğu açıktır.
Etkileri
Savaşla İlgili Etkiler
Maraton Muharebesi'nde ölen savaşçılar, Atina'daki bir çeşit devlet mezarlığı olan, Kleistenes ve Perikles gibi devlet adamları ve ünlü savaşçıların gömüldüğü Keramikos'a gömülerek onurlandırılmışlardır. Diğer yandan günümüzde Maraton Ovası'nın güney kesiminde Soros olarak bilinen 9 metre yükseklikte bir tümülüs bulunmaktadır. Bir Yunan arkeolog 1890 yılında yaptığı araştırmalarda tümülüste insan kalıntıları ve siyah bezemeli lekythos (dar gövdeli Grek küpü) bulmuştur. Bu tarihten itibaren, muharebede ölen Atina savaşçılarının, muharebe alanında en fazla Atina kaybının olduğu bu kesimdeki bu tümülüste defnedildiği fikri işlenegelmiştir. Günümüzde Maraton Müzesi'nin yakınındaki bir diğer tümülüsün de muharebede ölen Platea askerlerine ait olduğu ileri sürülmektedir. Yine de Grek geleneğinde savaşçıların cesetlerini savaş alanında bırakmak, her ne şekilde olursa olsun, yaygın bir gelenek değildir. Bunu Homeros'un İlyada'sında çok açık görebilmekteyiz. Her ne kadar İlyada'nın konusu Tunç Çağı'nda geçiyorsa da, yazarı Homeros, bir Demir Çağı adamıydı. (MÖ 9. yüzyıl) Tunç Çağı'nda yaşanan bir olayı anlatırken kendi çağının görenek ve geleneklerini yansıtması kaçınılmazdır. Maraton Muharebesi de bir Demir Çağı olayıdır. Greklerin ölülerinin muharebe alanında bırakmak şeklinde bir geleneklerinin pek olmamasının yanında, söz konusu tümülüs üzerinde bir tarihlendirme yapılmış değildir. Tek tarihlendirme, çanak çömlek buluntularına dayandırılmıştır. Bu tümülüsün Roma Dönemi'ne ait olduğu dahi ileri sürülebilir.
Maraton Muharebesi'yle bağlantılı en ünlü söylence, Atina - Platea Ordusu'ndaki askerlerden ünlü bir atletin, zafer haberini iletmek için koşarak Atina'ya gelmesiydi. Söz konusu koşucu, yardım getirmek için Sparta'ya da koşturulmuştu. Herodot, bu koşu sırasında, gidişte ya da dönüşte, tanrı Pan'ın kendisine göründüğünü anlatmaktadır. Bu konuyla ilintili olarak muharebeden sonra Akropolis'in kuzey yamacındaki bir mağarada, her yıl kurban kesilmek ve meşale yarışları yapılmak üzere bir kutsal alan oluşturulmuştur.
Yine savaştan sonra Atina'da Avcı Artemis'e kurbanlar sunulan bir festival geleneği oluşturulmuştur. Bu festival, bir bakıma kentin savaştan önce vaat ettiği bir adağın yerine getirilmesiydi. Bu kurban törenlerinde Maraton Murabesi'nde öldürülenlere eşit sayıda keçi kurban edilmesi gelenek haline getirilmiştir. Ancak bir süre sonra kurban edilen keçi sayısı bir hayli artmış, yılda 500 keçi kurban edilir olmuştur. Festival sırasında tanrının buyruğu gereği süsü verilerek, günlük yaşamında hemen hemen hiç yiyemediği keçi etiyle karnı doyurulan halkın, tanrı adına yönetilmesinin daha kolay hale geldiği bir süre sonra keşfedilmişti. Ksenofon, savaştan 90 yıl sonraki kendi döneminde halen bu keçi kurban etme geleneğinin sürmekte olduğunu yazmaktadır.
Plutarkhos, Atinalıların gördüğü rivayet edilen bir rüyadan söz eder. Rüyada, Atina'nın mitolojik kralı Theseus, ordu gerisinde Perslere yönelen bir saldırıya komuta etmektedir. Theseus, oniki Olimpos tanrısıyla birlikte, Stoa Poikile olarak bilinen Atina'daki Agora'nın kuzey duvarına resmedilmiştir.
Maraton Koşusu (Ayrıca...)
Wikipedia
Maraton Şavaşı (Marathon Battle)
Reviewed by World Arkeoloji
on
Mart 05, 2016
Rating:
Hiç yorum yok: